15 Ağustos 2015 Cumartesi

BENELUX - Tatil Güzeldir.. (Hollanda-Fransa-Belçika-Lüksemburg notları)

Yazmış olacağım yazı bir gezi notları niteliğinde olacaktır. Yaz aylarında pek adetim değildir yurt dışı turları aslına bakarsanız ancak bu sene hem yurt içinde hem de yurt dışında olmak üzere tatilimi ikiye ayırdım. Fethiye tatil notlarımı daha önce aktarmıştım. Şimdi de sırada yurt dışı gezi notlarım.
Her şeyi en ince detayına kadar girmeye çalışacağımdan okuyacağınız yazıdan sıkılmamanızı ümit ediyorum.

İstanbul aktarmalı bir tur ile evimden yola çıktım. İstanbul Sabiha Gökçen havalimanı en sevdiğim havalimanları arasında iken gitmeye en korktuğum havalimanı haline dönüştü. Gittiğim andan ve bagaj, pasaport sırasında en az üç tane yumruklu, küfürlü kavgalara şahit oldum. Sıra beklemekten uçaklarını kaçıranlar mı dersiniz, birinin önüne geçip sırasını alanlar mı dersiniz, ne ararsanız orada. Ucuz bilet mantığı maalesef bizlere göre değil sanırım. Ucuz bilet satan ismini vermeyeceğim ama hepimizin bildiği firma yetkilileri canla başla çalışsalar da maalesef yetişmekte güçlük çekiyorlar. Kibar davranan sivil havalimanı çalışanları gitmiş yerine son derece asabi, yüzünüze gülümseyemeyen mutsuz çalışanlar gelmiş resmen. Şaşırdım doğrusu. Ancak hakta vermedim değil. İnsanlarımız gerçekten anlamamak için ve zorluk çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Maalesef havalimanındaki bu tarz gerginlikler ve kavgalar organizasyon yetersizliğinden kaynaklanıyor. Sonunda dış hatlar terminalinden pasaport bagaj işlemlerini hallettikten sonra yola çıkıldı. Tur kafilesi ile gitmeye pek alışkın olmadığım için özgürce duty free stantlarında dolaşıp uçağa bindim. Bu arada sizlere sunulan paket turlar tamamen sadeleşiyor oraya gidilince. Mesela panoramik şehir turu deniliyor. Eyfel kulesinin yanından geçiliyor bir kaç noktada duruluyor ve otele transfer. Oteller genelde şehire uzak mesafelerden seçiliyor. Bunun iki nedeni olabilir. Dil bilmeyen, yurt dışına ilk kez gelen misafirlere ekstra tur satabilmek ve yalnız başlarına gezmelerini engellemek. Ya da gerçekten çok ucuza alıyorlar odaları. Açıkçası ilk durağımız olan Paris her zamanki enfes görüntüsüyle beni tekrar kendine bağladı. Her yıl muhakkak iki kez gitmeye başladığım bu şehirde sıkılmama imkan kalmıyor. Birden fazla giden bir kişi olarak metro haritasını elime aldığımda, durakları ve gidilmesi gereken yerleri çözmem çok kısa zamanımı almıştı. Ve her sabah kahvaltı sonrasında ver elini Paris edasıyla sokaklara çıktım. Paris'te görmeniz gereken yerler Eyfel kulesi (Tour Eiffel) en yakın metro hattı ve en güzel görüntüye Trocadero durağından çıkınca göreceksiniz. Genelde herkes oradan fotoğrafını çeker. Bu arada akşam güneş battıktan sonra saat başı Eyfel'in ışıklandırması 2-5 dakikalık bir görsel şölen sunar size. Şarabınızı, meyve suyunuzu alıp muhakkak bu görüntüyü izlemelisiniz. Her ne kadar hiç bir özelliği yokmuş gibi gözükse de, Paris denilince her yer de karşımıza çıkan bu kuleyi hafızalarımıza kazımışlar bir kere. Görmeden olmaz. Paris'te alternatif çok aslında. Champs- Ellyse (Şanzalize) durağında inerek Zafer takını görebilir ve mağazalara göz gezdirebilirsiniz. Fransız mutfağı her ne kadar dünya mutfakları arasında ilk sırada olsa da açıkçası çok fazla Fransızlaşmış, şarapta bekletilmiş neymiş efendim kurutulmuş, çürütülmüş, küflendirilmiş bıd bıd etler , yemekler beni bozdu. Bir daha denemedim. Siz bilirsiniz tabi. Yemek konusunda bir çok alternatifi elinde tutuyor. Hint mutfağı, Çin, Türk, İtalyan, Yunan ne ararsanız var. Muhakkak damak zevkinize göre bir şeyler bulabilirsiniz. Ancak Fransa diğer Avrupa ülkeleri kadar uygun fiyatlı değildir. O yüzden menülere bakmadan verebileceğiniz siparişler sizi zor duruma sokabilir. İngilizce konusunda çok milliyetçi oldukları söylenirdi. Tamamen şehir efsanesi neredeyse herkes İngilizce biliyor ve konuşuyor. Gece saatlerinde her metropol gibi tehlikeli bir şehir olabiliyor. Ancak yine de tur rehberleri tarafından çok korkutulup ekstra tur dışında hiç bir yere çıkmayan misafirlerde oldu. Metrolar saat 01:00'e kadar hafta sonları 11:45'e kadar hafta içleri açık. Ve gece metrosuna da bindim. Kalabalık ailelerin arasında seyahatimi ettim. Montmarte (ressamlar tepesi) muhakkak gidilmesi gereken bir yer. Bohem yaşamı iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz. Abbesses durağında inerek isterseniz teleferik ile isterseniz merdivenlerle ulaşabiliyorsunuz. Tabii buradaki Sacre Coeur Bazilikasını atlamayın. Harika bir yapıt. Moulin Rouge bu tepeye yakın bir yerde. Yürüyerek gidebilirsiniz ya da Blanche durağında inerek, karşısınızda görebilirsiniz. Hiç bir özelliği yok. Ama o tarafa gitmişken bir resim çekilin. Adet yerini bulsun. Tabii Paris bu kadarla bitmez. Louvre müzesi muhakkak gezilmeli. 15 Euro giriş ücreti. Sakın pahalıymış denilip girilmemezlikte yapılmasın. Muhakkak girilmeli ve görülmeli. Çok büyük bir müze. Bu yüzden yarım gününüzü buraya ayırmanız gerekebilir. Notre Dame Paris görülmesi gereken bir başka yapıt. Kanal kıyısında muhakkak yürüyüş yapın hele hava güzel ise tüm Parisienler (Parislilere Parisien deniliyor) nehir kenarında ya güneşlenirler ya da arkadaşlarıyla ellerinde şaraplar oturup sohbet ederler. Bu arada dip not Paris'te herhangi bir süpermarkete girerek şarap, atıştırmalık, çikolata almanız inanılmaz tatilinizi karlı hale getirecektir. Mesela otel odanıza suyu dışardan tanesini 1-3 euro arasında alacakken marketlerden 6'lı 1 litrelik suyu 1.65 Euroya alabiliyorsunuz.
Paris ardından Lüksemburga yolculuk başladı. Turların tek avantajı biz özgür gezginler için ülkeler, şehirler arası transfer. Çünkü normalde pahalı. Lüksemburg'ta Batı Avrupa'nın tipik yağmuru bizi karşıladı. Şu ana kadar gördüğüm en kaliteli, en temiz ve en güzel Avrupa ülkesiydi. Gerçekten ismindeki gizem burada aralanıyor. Sokaklardaki umumi tuvaletler bile en pahalı markadan. Arabalar, insanların kıyafetleri her şey lüks. Zaten hayat standartı en yüksek ülkeymiş Avrupa'da. Göç kabul etmiyormuş. Zaten çok ufak topraklarımız var, bize kalsın, biz böyle iyiyiz mantığı var. Saygı duyuyoruz ve Brüksel'e yolculuğumuz başladı. Brüksel'e de birden fazla giden biri olarak yine Belçika'nın Avrupa'yı hissetmek için doğru bir ülke olduğunu yinelemek isterim. Çok temiz sokakları, çok güzel insanları ve çikolata kokan sokakları ile Brüksel sizi masal diyarında olmanızı sağlıyor. Çikolata seviyorsanız benim gibi dikkat etmelisiniz şeker komasına ramak kalmıştı çünkü. Grand Place gidilmesi gereken bir meydan. Belçika'da Brugge atlanmamalı. Ekstra tur olarak bir tek orayı aldım. Verilen zaman ne kadar yetersizde olsa Brugge bir kez daha yaşamak bir ömüre bedeldi. Kesinlikle oralara gitmişken atlamayın. Kendinizi bir film setinde hissedeceksiniz. Emin olun beğeneceksiniz. Midye ve patatesi meşhur Brüksel'in. Deneyebilirsiniz. Değişik bir lezzet. Midye sevmiyorsanız da muhakkak patates yemelisiniz. Harika patatesleri. Soslara ayrı ücret alıyorlar bilginize. Bizim buradaki gibi sık mayonezi sık ketçabı olayı para ile. Yani gördüğünüz fiyattan fazlası istenirse soslardandır. Belçika sadece 1 gecelemeli idi. Ve kesinlikle çok yetersizdi. Tadı damağınızda kalıyor. Bir Benelüx turu satın alıyorsanız Paris en az 3 Belçika 2 gecelemeli olmalı. Bizde Amsterdam'a 4 gün verildi. Ve inanılmaz sıkıcı bir durum. Amsterdam için 2 gecede yeter. Gelelim Amsterdam'a. Amsterdam'ı seven hayal eden çoktur. Öncelikle beklentinize bağlı olarak söyleyebilirim ki, ilk yurtdışı deneyiminizse Avrupa'da Paris, Brüksel, Berlin, Roma görmediyseniz Amsterdam çok güzel. Ancak bunlardan en az bir tanesini görmüşseniz tam bir fiyasko. Özgürlükler var evet. Uyuşturucu, red light district , kanallar görülebilir. Kanal turundan zevk alamadığım tek şehir Amsterdam. Müze olarak Van Gogh müzesini önerebilirim. Bunun dışında sokakların pislik içinde olması, insanların sadece seks ve uyuşturucu amaçlı gelmesi, sokakların ot kokusundan rahatsız edici bir hal alması maalesef bu şehire bakış açımı değiştiremedi. İkinci kez geldiğim bu şehir için üçüncü bir şans vermeyi bile düşünmüyorum. Ama tabi tercih ve zevkler değişiklik gösterebilir. Ancak Hollanda bir harika. Amsterdam Central Station'dan kalkan ve günlük 10 euroya satın alabileceğiniz köy otobüsleri ile Hollanda'yı keşfetmelisiniz. Marken, Edam, Vollendam. En uzağı 25 dakika kadar sürüyor. İşte bir masal alemindesiniz yeniden. O kadar güzel evlerin, mükemmel manzaranın tadına doyamayacaksınız. Muhtemelen bir kez daha Hollanda'ya gitmek istersem sadece buraları gezmek için olacaktır.




Söylemeden geçemeyeceğim Amsterdam Schipol havalimanında iki dakika ara ile üç tane sevimli minik fareler gördüm. Resmen cirit atıyorlar. Sanırım bir önlem almalılar. Bu arada bilinen bir havayolu şirketi tarafından valizimde olan hediye aldığım tüm çikolatalarım alınmış. Muhtemelen Sabiha Gökçen'den Adnan Menderes'e aktarmada yaşadım bu sorunu çünkü Amsterdam'dan geldiğim kilo ile Sabiha Gökçen'de valizimi verdiğim kilo aynıydı. Kilitlememiştim valizimi. Ancak üzüldüm. Bir çok kişiye getirdiğim hiç bir çikolata yoktu. Dikkat etmenizi ve kilitsiz valiz vermemeye özen göstermelisiniz.
Bir başka yolculuklar da görüşmek üzere. Tatil güzeldir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder