27 Mart 2019 Çarşamba

Çobanlıktan NASA’ya uzanan bir hikâye: Siri'yi 1960'da İcat Eden, Einstein'ın Rakibi ve Mesai Arkadaşı Dr. Hüseyin Yılmaz


Çobanlıktan NASA’ya uzanan bir hikâye: Dr. Hüseyin Yılmaz


Hayata gözlerini 1926’da Denizli’nin Acıpayam Kasabası’nın Yumrutaş köyünde yoksul bir ailede açan Hüseyin Yılmaz’ı çetin bir hayat mücadelesi beklemektedir. Dört yaşındayken annesini kaybeder.
1933-1935 yılları arasında köyün üç sınıflı ilkokulunda okuyan Hüseyin, 4. Ve 5. Sınıfları okumak için de Acıpayam Kasabası’na giderek babasının tanıdığı bir fırıncıdan velisi olmasını ister. Bunu duyan babası, yoksulluktan ve Hüseyin’in cılız bir çocuk olduğundan dolayı hastalanacağından korkar ve tekrar köye götürür.
Daha 10 yaşında köylerini ziyaret eden ilk kamyonun motorunu inceleyen Hüseyin, uçakların da pervaneleri olduğunu görür ve rüzgâr gücünün bir araçta da kullanılabileceğini düşünür. Köyde okulsuz geçen yılda 4 tekerlekli bir araç tasarlar. Bunu daha sonra Amerikan gazetelerine “pervaneli aracı hareket ettirmek epey zor oldu, ama sonunda başarmıştım!” diye aktaracaktır.
Bir sene sonra babasını da kaybeden Hüseyin, 1938 yılına kadar ablası ve eniştesiyle köyde kalır ve her sene okumanın yollarını aramak için evden 2-3 kere kaçar. Okula gitme tutkusu çok güçlüdür, ancak buna imkânları olmayan ablası ve eniştesi şiddetle karşı çıkar, hatta tehdit ve dayağa kadar gider bu durum.
Büyük bir tartışmanın sonunda ablasının evini terk eden Hüseyin, amcasının yanında kalmaya ve çobanlık yapmaya başlar. Ancak asıl amacının okumak olduğunu hiçbir zaman unutmaz.
Köydeki öğretmenlerinden yardım ister. Kendisindeki yeteneği ve okuma arzusunu gören bir öğretmeni, Hüseyin’i Denizli’ye götürmeye razı olur. 25 Ağustos Perşembe günü son kez köyden ayrıldığında, sadece Ümmühan halasıyla vedalaşır. Ümmühan hala beline bir kuşak bağlar, içine ekmek ve azığını koyar, eline de küçük bir oğlak tutuşturur.
Hüseyin Yılmaz ve arkadaşı, Denizli
Hüseyin o gün kasabanın pazarında bu oğlağı satacak, orada öğretmeniyle birlikte Acıpayam’dan Denizli’ye giden bir kamyona binecek ve bu kamyonun sahibi onun hayatını değiştirecektir.
Bu kişi, Denizli’nin varlıklı bir iş adamı olan, fabrikası için Acıpayam’dan un alımına giden Ali Rıza Kaşıkçı’dır. Kaşıkçı, öğretmenine Denizli’ye gitmelerinin nedenini sorunca, “Hüseyin’in çok zeki bir çocuk olduğunu biliyorum, okumayı çok istediğini görünce de dayanamadım, okutması için bir hayırseverin yanına vereceğim.” der.
Çocukları olmayan Ali Rıza Kaşıkçı, Hüseyin’i evlat edinmek ister. “Sen benim oğlum ol, ben sana fabrikada kâtiplik de veririm” der. Hüseyin, “kâtip olmam, ben okumak istiyorum.Okutacaksan senin oğlun olurum, okuyamazsam o zaman gelir senin fabrikanda kâtip olurum” diye cevap verir.
Kardeşinin kızını evlat edinmiş olan Ali Rıza Bey’in eşi, Hüseyin’i de evlat edinmesine karşı çıkar. Bunun karşısında Ali Rıza Bey’in annesi devreye girecek, diğer erkek çocuğu Yaşar’la birlikte bu çocuğa kendisinin bakıp okutacağını söyleyecek, Hüseyin’in de eğitim hayatı böylece başlayacaktır.
Ailenin diğer çocuğu Yaşar Bey, Hüseyin Yılmaz’ın Ulusal Parasız Yatılı sınavını kazanarak girdiği İzmir Buca Orta Okulunda okurken bile yaz tatillerinde eve kalın kalın üniversite düzeyindeki kitaplarla geldiğini, ceplerinde sürekli vidalar, kablolar, bobinler taşıdığını, bahçedeki ahırda sürekli çalışmalar yaptığını anlatıyor.
Hüseyin Yılmaz liseyi bitirdiğinde ailenin fabrikası yanar, yanan fabrikanın yeni elektrik tesisatını o yapar.
Nihayet üniversite zamanı gelir çatar. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Elektrik Bölümü’nü kazanan Hüseyin Yılmaz, fakülteyi de birincilikle bitirir.
İTÜ’deki çalışmaları sırasında, Maxwell Teorisinde şaşırtıcı bir ikilik (duality) olduğunu gösterir ve bitirme tezi olarak yaptığı bu çalışma Fransız hocası Marcel Fauche tarafından Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilir.
Bunun yanında, 1950’lerde Türkiye Fulbright Komisyonu başkanı William M. Lauman da Yılmaz’ı dünyanın en prestijli üniversitelerinden, Massachusetts Institute of Technology’ye (M.I.T.) yönlendirir. 1951’de iki üniversiteden de burs ve kabul alan Yılmaz, M.I.T.’yi tercih ederek doktora çalışmasına ve Prof. Phillip Morse’un araştırma asistanı olarak akademik hayatına başlar. (1)
Phillip Morse, ABD’de II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen Yöneylem Araştırması’nın (Operations research) babası olarak kabul edilmektedir ve bu katkılarından dolayı 1946’da ABD Başkanı Harry S. Truman tarafından da Liyakat Madalyası’yla ödüllendirilmiştir.
İngilizceyi pek bilmeden 1952’de ABD’de başladığı doktorasını iki sene içerisinde tamamlar. Dr. Yılmaz’ın araştırma konuları fazlasıyla geniştir. Özellikle kütleçekim teorisi üzerine çalışan Yılmaz, sonradan renk algısı ve konuşma-algılama konularına da ilgi duymaya başlar ve renk algısına yönelik yeni bir teori geliştirir.
1954-1956 yılları arasında New Jersey’de bulunan Stevens Teknoloji Enstitüsü’nde (Stevens Institute of Technology) Yardımcı Doçent olarak görev yapan Dr. Yılmaz, 1956’da Kanada Ulusal Araştırma Konseyi’ne kabul alır.
1957 yılında Sylvania Electric Products şirketinde çalışmaya başlar. 1958-1959 yıllarında Princeton İleri Araştırmalar Fakültesi’nde (School for Advanced Studies), buranın direktörü olan ünlü teorik fizikçi Dr. J. Robert Oppenheimer ile çalışmalar yürütür.
O sırada geliştirdiği, en çok ses getiren ve bilinen çalışması, 1958 yılında kütleçekim üzerine yayınladığı teorisi olmuştur. Bu teoride, Einstein’ın Genel Görelilik Teorisi’nin zayıf alanlarla ilgili açıklamasının genellenmesi üzerine yoğunlaşmıştır.
1959 yılında, “maser” (uyarılmış radyasyon emisyonu ile çoğaltılmış mikrodalga) kullanarak Genel Görelilik Teorisi üzerine yaptığı çalışmaları nedeniyle Kütleçekim Araştırmaları Vakfı Ödülü’ne layık görülür.
1962 yılında Cambridge, Massachusetts’de bulunan Arthur D. Little şirketinde üst düzey yönetici olarak çalışmaya ve aynı zamanda M.I.T.’de Biyoloji Bölümü’nde araştırmalar yapmaya başlar. (2)
Bu yıllarda NASA (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) ile bir proje yürütmekte olan Yılmazkonuşmaları kodlayan elektronik bir cihaz geliştirir. Bu çalışma, o yıllarda geliştirilmeye başlanan sesli komut sistemidir. NASA bu projeyi astronotların uzay gemilerini komut vererek yönetebilmeleri için başlatmıştır.
Dr. Yılmaz ve ekibi, bu çalışmayı duyma engelli çocuk ve yetişkinlerin, konuşma yetilerini geliştirmek için de kullanmaya karar verirler. Konuştuklarını bu cihazla görebilen duyma engellilerle çalışmaları sonucunda, konuşma yetilerinin gelişmesinde önemli bir gelişme kaydederler.
Dr. Yılmaz, duyma engelli bir çocuğa, NASA için geliştirdiği cihazla konuşma pratiği yaptırırken, 1968
Yılmaz, 1965 yılında Boston’da bulunan Northeastern Üniversitesi’nden fahri profesörlük alır. Konferanslarından birisini dinlemeye gelen Karen Hanım’la evlenir ve 3 çocukları, daha sonra da torunları olur.
1969 yılında Winchester, Massachusetts’de kurduğu Algı Teknolojileri Şirketi (Perception Technology Corporation) NASA ile başarılı projeler yürütür. Yılmaz, Amerikan devletinin pek çok kurumu için konuşma tanıma ve sesli komutla ilgili ArGe projelerine imza atar. (3)
1970’lerde bilim felsefesi ile ilgilenmeye başlayan Dr. Yılmaz, 1990’larda ise Tufts Üniversitesi Elektro-Optik Araştırma Merkezi ve Japonya’daki Hamamatsu Fotonik şirketine katılır.
Denizli’nin Yumrutaş Köyü’nden yoksul ve öksüz bir çocuk olarak, belinde azığı, kucağında oğlağıyla yola çıkan Hüseyin Yılmaz, geliştirdiği ve adını verdiği kütleçekim teorisi ve fizik bilimine yaptığı önemli katkıları geride bırakarak, 2013 yılında hayata veda etmiştir. Azmin ve çalışma isteğinin karşısında hiçbir engelin duramayacağını, soyadının hakkını veren Dr. Hüseyin Yılmaz’ın hikâyesi kanıtlamıştır. Herkese ilham vermesi dileğiyle…
(1)Nazım Kalkancı, Hüseyin Yılmaz’la Röportaj, Geçmişten Günümüze Denizli; Ömer Gökmen, Yaşar Kaşıkçı “kardeşi” Hüseyin Yılmaz’ı anlatıyor, Geçmişten Günümüze Denizli, Ekim-Kasım-Aralık, 2005.
(2)https://evrimagaci.org/huseyin-yilmaz-albert-einsteinin-kutlecekim-teorisini-curuttu-mu-7528
(3) NASA arşivi, LA Feber, 1977. https://ntrs.nasa.gov/archive/nasa/casi.ntrs.nasa.gov/19930075171.pdf

Siri'yi 1960'da İcat Eden, Einstein'ın Rakibi ve Mesai Arkadaşı Hüseyin Yılmaz'ın Muhteşem Hikayesi!

Akıllı telefonlarla hayatımıza giren ve devrim niteliğinde sayılan sesle kumanda edilen “Siri” ve ardından gelen "Google Now" ve “Cortana” gibi teknolojiyi aslında Denizlili bir çobanın icat ettiğini biliyor muydunuz?
"Write on the blackboard"
Hüseyin, MIT’te Prof Morse’un karşısına geçer. Morse, Hüseyin’in tez hocası olacak ama Hüseyin’in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse’un dediklerini.
Hocasına“Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır.
MIT’te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar.
Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırır.
“Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der.
Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi’ne gider.Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır.
Birkaç yıl sonra Boston’a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar.Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür. Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960’ların başında Hüseyin Yılmaz yapar.

Yılmaz kütle çekim teoremi
1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein’in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür.

yılmaz kütle çekim teoremi
Yılmaz, bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölür ve Einstein’in izafiyet kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da literatüre girer. 27 Ocak 2013’te ise ABD’de vefat eder.
Bugün dünyada çok popüler olarak kullanınan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof Dr Hüseyin Yılmaz’dır.

10 Mart 2019 Pazar

HOMELESS

homeless tarihçesi ile ilgili görsel sonucuKendini rahat hissettiğin her yer evindir aslında. Bu annenin, teyzenin, halanın, amcanın, dayının belki de arkadaşının evi de olabilir. Huzur bulduğumuz, rahat rahat buzdolabını açtığınız her yer aslında size özeldir. Gerçek sevgi, vicdan, karşılıksız oluşturulan bağlar ne yazık ki yerini yıpratıcı konuşmalar, çıkar ilişkilerine bıraktı. Artık insanlar birbirlerini yermekten, dalga geçmekten, zayıf yönlerini bulmaktan keyif alır hale geldi. Bu da tabi ki huzurunu hissettiğimiz evlerimizin sayılarını azalttı. Amerika'da homeless(evsiz, yurtsuz, sokakta yaşayan kişilere verilen isim) adı verilen bir topluluk yaşıyor. Araştırmalara göre de sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Yıllardır bu toplumda itilmiş, kimsesiz, sokaklarda yaşamaya mahkum bırakılmış bu insanlardan ülkemizde de yavaş yavaş gözle görülür bir artış var. Yine bahsi geçen ülke Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan araştırmaya göre insanlar ölümden çok homeless olmaktan korkuyorlarmış. Yani bir nevi homeless olmaktansa ölmeyi tercih ediyorlar.

Peki kim bu homeless insanlar. Toplumdan dışlanan (tıpkı bizim şu anda birbirimize yaptığımız gibi), aile, akraba kavramı yaşayamayan, arkadaşlık bağı kurulmayan insanlar. Avrupa ülkelerinin bazılarında da var ancak bir Amerika kadar dikkat çekici olmayan bu insanlara çoğu Avrupa devleti bakmaya çalışıyor. Onlara yasal haklar, sağlık sigortaları, barınma hakkı ve bazı ülkeler ise yaşayabileceği minimum tutarda para ödüyor. 

Toplumda yaşanan gereksiz baskılar, kabullenmeme, alay etme, dejenere hareketler bu insanları sokaklarda yaşamaya maalesef mahkum etmiş. Büyük dehaların, büyük düşünürlerin, büyük müzisyenlerin, sanatçıların ve sayamadığım bir çok güzelliğin belki de içlerinden birilerinde olabileceği gerçeğini neden görmezden gelebiliyorlar, anlayamıyorum. Peki bu kavram ne zamandır var. 



1929 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde ekonomide yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen Great Depression yani Büyük Buhran sonucu homeless(evsiz) insanlar çoğalmaya başlıyor. Sadece dört yıl içerisinde evsiz insanların sayısı 1 milyona ulaşıyor ki bu neredeyse Türkiye'de ortalama bir büyükşehir nüfusu kadar. Sonrasında bir çok halk evleri yapılmaya çalışılsa da ikinci dünya savaşının patlak vermesi sonucu ekonomik krizde olan dünya büyük bir buhrana daha ev sahipliği yapmış oluyor. Sonucunda ise çoğalan ve nüfusun belli bir kesimini oluşturan homeless (evsiz) insanlar ortaya çıkıyor. Yukarıda ki tabloda İngilizce olarak alınan önlemler bulunmakta. Bir çok önlem alınmak istenmesine karşın halinden memnun olan ve bunu bir yaşam tarzı olarak gören de çok var. Şaşırtıcı ancak gerçek. Kendini bir eve hapsetmektense tüm yollar, tüm caddeler, tüm banklar, parklar benim evim diyen bir kesimde var. 

Ülkemizde ise son zamanlarda dış ve iç göçler sonucunda caddelerde, parklarda sabahlayan insan sayısı çoğaldı. Türk misafirperverliğini gösterdiğimiz yada gösteremediğimiz insanlarda var. Ancak biz yine de vicdanımızı dinleyip kimseye sırt dönmememiz gerektiğini hatırlasak çok iyi olacak. Bu ülke binlerce yıldır çok kültürlü bir yapıya sahip olup herkesin inanışına, giyinişine, kararına ayrımcılık yapmadan ev sahipliği yapmış. Kopan akraba bağlarını, arkadaş bağlarını, aile bağlarını güçlendirmenin tam zamanı. Bizde homeless olmaktan korkuyorsak önce insani, vicdani duygularımızı yeniden canlandırmalı ve sevdiklerimize karşılıksız bir kez daha sarılmalıyız.

Sevgiler..

3 Ocak 2019 Perşembe

Business Masters Rankings: Finance



Business Masters Rankings: Finance
Source : https://www.topuniversities.com/university-rankings/business-masters-rankings/finance/2019