11 Temmuz 2017 Salı

YAŞADIĞIN ŞEHRİ TURİST GÖZÜYLE GEZMEK-İZMİR

İşten güçten vakit bulabilen var mı bilemem ama ilk kez yıllık iznimde kendime bir iyilik yapmaya karar verdim. Çok gezen biriyim. Yurtiçi, yurtdışı görülmesi gereken nereler varsa maddiyatım yettiğince geziyorum. İnsanın hep gözü dışarda olurmuş ya sahip olduğunla yetinemezmiş hep fazlasını istermiş tezi sanırım doğru. Bunu uzun zamandır düşünüyordum ancak bir türlü hayata geçiremiyordum. İstanbulda yaşadığım dönemlerde hemen hemen her hafta sonu farklı yerler görmek için çabalardım. Trafikte vakit harcamamak adına ya yakın illere ya da İstanbul içerisinde toplu taşıma ile ulaşabileceğim yerleri tercih eder, gezerdim. Tabi İstanbul yedi sekiz yıla sığdırılacak bir şehir değil ama yüzde altmışbeşini gezdim buna eminim. Yaşadığım çalıştığım para kazandığım şehirde aslında bir yabancı olduğumu ilk kez o zaman farketmiştim. İlk kez İstanbula gelen arkadaşlarımı yerli yabancı klasik İstanbul turundan sonra bilinmeyen İstanbula da götürür ve harika fotoğraf kareleri çekmelerini sağlardım. İstanbul defterini kapattıktan sonra ana baba memleketi İzmire taşınıp hızlı bir şekilde iş yaşantıma başladığımdan mıdır yoksa her zamanki gibi üşengeçliğimden midir bilinmez ama şehiri gezme fırsatını kendime vermemiştim. Dört yıl sonra yıllık iznimin bir iki gününü en azından yaşadığım şehirin bilinmeyenlerini ve bilinen yerlerini keşfetmek için yola çıktım. İzmir'i bilen bilir temmuz sıcağında sokakta dolaşmanın zorluklarını ve her an su içme isteğinin sizde oluşturduğu o inanılmaz duyguyu. Temmuzdur, yazdır ,güneş çarpar dinlemedim bu sefer. Sabah serinliğinde yollara ferman oldum.
Bostanlı vapuruna binerek Konak, Kemeraltı, Agora gezisine çıktım. Vapurun belki de eski nostaljikliği bitmiş olabilir ama gayet güzel vapurlarımız var artık. İçleri buz gibi. Sanki nefes aldığını hissediyor insan. Konak iskelesinden iner inmez sizi muhteşem güzelliğiyle Konak saat kulesi karşılar. İzmirde olduğunuzun resmi kanıtıdır bu. 1901 yılında Sultan II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yıl anısına İzmir'li levanten Raymond Charles Pere'ye yaptırılmış ve kulenin saati ise Türk Alman dostluğunu daima hatırlatmak için Alman İmparator II. Wilhelm tarafından armağan edilmiş. Teşekkür ediyoruz kendilerine.  Yıllardır kuş yemi satan gözleri görmeyen bir amca vardır. Adettendir hemen bir kap kuş yemi alıp fırlattım saat kulesine doğru. Kuşlar yemlere doğru uçuştukça güzel bir kaç karede yakaladım tabiki. Yıllardır yaz kış demeden bu işi yapan amcayada selam olsun. Herkesin muhakkak hayatında bir kez kuşlara yem vermesini öneririm. Yazının başlığında olduğu gibi turist gibi gezecektim. Bu yüzden hemen turist danışma bankosundan bir Konak - Kemeraltı haritası aldım. Nereler gezilmeli, nereler görülmeli diye. Fransızca vermişler. Yarım Fransızca ile anlayabildiğim kadar artık dedim. Hükümet konağından başladım. Hepsinin içine girmedim ama resimler çektim genelde. İlk 9 Eylül 1922de Türk ordusunun İzmir'e gelmesiyle göndere bayrağımız burada çekilmiş. Ayrı bir önemi var tabi. Hükümet konağını takriben hemen tarihi Kemeraltı çarşısına doğru yol alma zamanı. Çarşı her zamanki gibi kalabalık. Çok küçükken annemin elini bırakmadan yürümek zorunda olduğum bu çarşıyı özgürce keşfetmek paha biçilemezdi doğrusu. Haksız mıydı? Elbette değildi. Burada çocuğunu kaybetsen bir daha bulabilmek gerçekten imkansıza yakın. Her sokak birbirine benziyor ve dükkanların karmaşıklığı sizi sanki bir anda Mumbai'deymişsiniz(Hindistanda bir şehir) hissini uyandırıyor. Kızlarağası Hanı Osmanlıdan günümüze kadar uzanmış nadir eserlerden biri. 1744 yılında Hacı Beşir Ağa tarafından yapılmış bu bedesten, kapalı çarşıyı andıran dokusuyla gerek yerli gerekse yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Güzel gümüşçüler, hediyelik eşyalar, otantik objelerin bulunabileceği bir alışveriş ve sosyal yaşam merkezi aslında burası. Dibek kahvenizi burada yudumlamayı da unutmayın tabi. Hemen Kızlarağası hanının bitişiğinde bulunan ve avlusundan rahatça görebileceğiniz meşhur İzmir'in en büyük camiisi Hisar Camii. Harikulade bir yapı. 1597 yılından günümüze kadar gelmiş İzmir'in en eski tanıklarından sanki. Enfes bir camii. İstanbul için Sultanahmet ne ise İzmir içinde Hisar Camii hemen hemen aynı anlam ifade ediyor diyebiliriz. Bunun dışında Kestanepazarı ve Şadırvan Camiilerinide görmeden geçmemek gerekirdi. Hala özel günlerde ibadete açık olan Algazi Sinagogu'da gezilip görülmeli. Havra sokağına çok yakın bir yerde. 1724 yılında yapılmış olan bu sinagog İzmir'in Karataş semtindeki Beth Israel Sinagogundan sonra İzmirdeki en büyük ikinci sinagogdur. Ancak açık değildi. Giremedim maalesef. Havra sokağı 1492 yılı ve sonrasında İzmir'e yerleşen Museviler ve onların gruplaşarak kendilerine ait ibadethaneler açmasıyla sinagog yoğunluğu sebebiyle bu ismi almış.Havra sokağından yukarı doğru tırmandığımızda ise harika dokusuyla Agora sizi karşılıyor. Namazgah semtinde bulunan İzmir Agorası, Roma Döneminden kalan en büyük ve en iyi korunmuş olanıymış. 
Biraz sıcaktan biraz da yorgunluktan son kahvemi de içip dönüş yoluna geçmek için Havra sokağında yeni yapılmış bir han keşfediyorum ve kahvemi orada içmeye karar veriyorum. L'agora Old Town Hotel&Bazaar olarak geçiyor burası. Orada bulunan İtalyan turistlerle birlikte oturup kahvemi ve hoş sohbetimi yaptıktan sonra yaşadığım şehirin turistik bölümünü noktalayıp aynı şekilde vapur sefasını yaparak evime doğru yol alıyorum. 
İş yoğunluğunu bahane ederek şehrinizin güzelliklerini kaçırdıysanız hemen plan, rota çizin. Şehrinize daha fazla haksızlıkta etmeyin. Çünkü hayat beklemeye ve bekletmeye gelmez...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder