Yıllardır ertelediğim ve iki kez de iptal edip gidemediğim yerdi Kaş. Her şeyin bir sırası varmış. Nasip bu seneyeymiş. Birçok arkadaşımın (zevklerine ve keyiflerine düşkün oldukları için önerilerini önemsediğim arkadaşlar) Kaş için inanılmaz olumlu söylemleri sonucunda pandemi dolayısıyla yurtdışı gezisi de yapamayacağımdan dolayı Kaş'ı tercih ettim. Açık konuşmak gerekirse yurtdışına gidebiliyor olsaydım tercih etmeyecektim. Kuşadasından yola çıktım. Sanki yolu yarılamışım hissine kapılıp ne kadar güneyden çıkarsam o kadar yol kısalır mantalitesi ile yola koyuldum. Yaklaşık 6 saat sürdü. İzmirdende zaten 6 saat 45 dakika falan sürüyormuş. Yolu yarılamak demeyelimde ilk molayı atlatmak gibi oldu Kuşadasından çıkış. Yollar maalesef bazı yerlerde karşılıklı tek şeritlere bölünerek(yol çalışmaları) ve virajlı bir şekilde olduğundan dolayı yorucu oldu. İstanbula bile giderken İzmirden daha rahat gittiğimi söyleyebilirim. Tabi Temmuz sıcağını da düşünürsek bir nebze daha da zorlaştı. Arabanın içerisinde buz gibi klimadan mola vermeye çıktığınızda ateşin ortasına kendinizi atmış gibi hissettiriyor. Yollarda giderken tabiat ana sizi sürekli kucaklıyor. Zaten Aydın Çine'den sonra resmen çam ormanları, büyük yeşil makiler sizi bambaşka diyarlara götürüyor. Oldum olası Muğla, Göcek, Fethiye yol hattını sevmişimdir. Her yeni gelen ilçe genellikle çoğu insanın hayallerini süsleyen bir iklimde bambaşka hayatların habercisi gibiler. Fethiyeden sonra Seydişehir belediyesini geçtikten sonra Kalkan sizi karşılıyor. Mutlaka durup seyir tepesinden izlemelisiniz. Müthiş bir görsel şölen sunuyor size Kalkan. Kalkandan sonra maalesef yoğun virajlı ve tehlikeli bulduğum Kaş yollarını da tamamladıktan sonra merkeze vardım. Bu arada Kaş bana nedense Cihangir'i andırdı. Her yer yokuş ve arabalarınızın balatalarını yakmak için birebir bir yer. Dağın eteklerine kurulmuş güzel bir ilçe.
Açıkçası ilk izlenim olarak beğendim. Oteller daha çok butik şeklinde. Havaalanına uzak olduğu için yerli turistinde doğru düzgünü geliyor besbelli. Çünkü hiç rahatsızlık veren birileriyle karşılaşmadım. Otelim gayet temiz, korona virüs kurallarına uyan bir oteldi. Her şeyden önce çok ilgili ve düzgün yönetilen bir oteldi. Gayet memnun kaldım otelden. Sabah kahvaltıları bile el değmeden hazırlanmış paketli zeytin, peynir,vs..lerden oluşuyordu, herkesin masasına da çalışanlar getiriyordu. Bazı yorumlarda abartılmış, yurt kahvaltısı gibi saçma bulanlar olmuş ancak şu dönemde bu tarz önlemlerin alınmasını doğru buluyorum. Bir otelde kalarak bile büyük riske giriyorken bir de üç peynir fazla yemek için açık büfe kahvaltı istemekte ne tür bir şımarıklık bende anlayamıyorum. Şansıma güveniyorum tatil konularında ayrıca gitmeden öncede iyice bir araştırıyor ve yorumlarıda okuyorum. Neyse ki korktuğum gibi nefes alınamayan bir Antalya tatili olmadı. Sıcaklık 33-36 derece arasında seyretti ve geceleri klima açmadan rahatça uyuyabildim.
Kaş'ta gezilecek çok yer yok. Merkezinde yürümek, uzun çarşıda gezmek en fazla yarım saatinizi alır. En yakın ilçe Kalkan orayada arabayla yaklaşık 20-25 dakika sürüyor. Bu yüzden geceleri yapılacak çok şey bulamıyorsunuz. Gece hayatını seviyorsanız da çok yüksek sesli yerler yok. O yüzden Kaş yerine Bodrum, Çeşmeyi tercih edin. Ben çok gece hayatı meraklısı olmadığımdan akşamları Kaş bana keyif verdi. Güzel meyhaneler var. Öncelikle tasarımları çok güzel mekanlar. İstanbul ve İzmirde bile görmediğim yalın ama güzel tasarımları olan kafeler ve mağazalar var. ,Jazz müziğin merkezi demişlerdi ancak ben jazz müzik yapan bir mekana rastlamadım ne yazık ki. Esnafı çok güleryüzlü ve ilgili. En azından aldıkları paranın hakkını vermeye çalışıyorlar. Pahalı bir yer. Hatta gereğinden fazla pahalı bir yer. Yani eğer bir meyhanede güzel bir gece geçirmek istiyorsanız mezeli, rakılı balıklı iki kişi minimum 800-1000TL gibi bir bütçeyi gözden çıkarmanız gerekiyor ki İstanbul İzmir gibi lezzetleri de yok balıklarında mezelerinde. Kaş'ta çok lezzetli yemekte yok. Nedenini sonradan dayanamayıp sordum ve öğrendiğim kadarıyla Kaş'a mevsimlik işçiler, aşçılar alınıyormuş genelde yani daimi personeli az. Bu yüzden de o lezzeti bulamıyorlarmış. Geçerli bir sebepti belki ama sadece bir yerde güzel yemek yedim. Diğerleri gerçekten kötüydü. Öncelikle güzel yemek yediğim yeri de es geçmeyelim. Fast food restoranı ancak lezzeti gerçekten çok güzeldi. Bunbun restoran Kaş, Andifli, Hastane caddesi No:22'de bulunuyor. Resmen sıra bekleniyor önünde. Bende es kaza internette restoran ararken 5 üzerinden 4,9 aldığı için gittim. Mükemmel güleryüzlü bir arkadaş karşıladı. Uzakdoğu sokak yemeği tarzı bir yer. Dayanamayıp sordum. Nasıl bu kadar güzel bir et ve köfte yapıyorsunuz dedim. Ekmekler zaten Kore tarzı yumuşacık, etleri de 6 saat fırınlıyorlarmış, yavaş yavaş pişiyormuş. Yani lezzet konusunda ziyaret edebilirsiniz. Ucuz gelmeyebilir ama koydukları et ve köftenin gramajına bakıldığında gayet ortalama bir fiyat aslında. Siparişimi alan güleryüzlü arkadaşa sordum. Hikayesi nedir buranın diye. Çünkü duvar resimi var yine Uzakdoğu stilinde. Biz İstanbuldan geldik, güzel sanatlar öğrencisiydik okul bitti ve burada böyle bir yer açalım dedik arkadaşlarımızla demişler. Mükemmel bir girişimcilik örneği kızlı erkekli üç dört arkadaş açmışlar burayı kimisi sipariş alıyor kimisi yemekleri yapıyor.
Gelelim Kaş'ın muhteşem denizine. Küçük çakıl plajı, büyük çakıl plajı, Kaputaş plajı, hidayet koyu, Kaş halk plajı. Benim gittiğim gördüğüm yerler buraları. Tekne gezisine katılamadım. Hep gündüzleri denizin keyfini çıkarmaya çalıştığımdan akşamları bot turları sorduğumda hep yer kalmıyordu. Birazda bilerek tekrar sırf Kekova'yı görmeğe gelirim diye de üstelemedim. Öncelikle Kaş tamamen Bodrum ve Çeşmeyle yarışa girmiş gibi. Plajların çoğu ücretli. Şemsiye kiralamıyorsanız kişi başı 50-60-80 TLlik bir şeyler yemek zorundasınız. Kaş Halk plajı ve Küçük Çakıl hariç. Buralarda para vermeden de denize girebilirsiniz. Tatile çıktım sonuçta diyip paralı olmalarına aldırmadım doğrusu ancak karşılığındaki hizmetten maalesef memnun kalmadım. Bende en azından içecekleri şişeden servis ediyorlar diye kendimi içeceklere adadım. Çünkü beach clup adını verdikleri yerlerde yapılan yiyecekler hiç hijyenik değil ve lezzetsiz. Hidayet koyu en güzel yeri ancak oradaki işletmede kötü, tavsiye etmiyorum. Hemen 5-10 dakikalık Kaş halk plajı çok daha güzel ve iyi. Sürekli yedirmeye çalışan on dakikada bir güneşlenirken sizi rahatsız edip bir şeyler içermisiniz yer misiniz diye soran bir güruh yok en azından. Kaputaş plajı ise benim için tam bir hayalkırıklığıydı. Tepeden çok güzel görünen ancak arabayı park etmek için savaşmanız ve o savaşı kazanmanız gerekiyor
. Kazandıktan sonra yüzlerce merdiven inerek plaja ulaşıyorsunuz. Ancak deniz o kadar dalgalı ki genelde kıyıdan denize girene kadar iki üç kez düşüyorsunuz. Tabi bunu zevkli bulanlar Kaputaşı seveceklerdir ancak maalesef benim tarzım değil. O yüzden sadece bir saat kaldım ve döndüm yeniden. Kaş'ın merkezindeki amfitiyatroya ve manzarasına bayıldım bu arada. Tekrar Kaş'a gelmek zorunda kalırsam bir kez daha gün batımında orada olmak isterim ve tekne gezisi yapmak isterim. Meis adasıyla Kaş yarımadasının buluşma anına tanık oluyorsunuz resmen amfi tiyatronun en tepesinden.
Bana anlatılan Kaş (bundan üç beş sene öncesinden bahsediyorum) yaşadığım Kaş'tan çok daha farklı geldi. Hayal kırıklıkları yaşadım yalan söyleyemem. İşletmelerin maalesef sürekli turistleri olduğundan fazla fiyatlarla kandırmaya çalışması, hakketmediği ücretleri ödetmeye çalışmaları çok hoşuma gitmedi doğrusu. Tabiki pandemi sürecinde etkilendiklerini düşünüyorum ancak bunun hesabını gelen tatilcilerden çıkarmaya çalışmaları çok hoş olmadı.
Kaş güzel sevimli bir yer ama sanırım önceliğimde olabilecek kadar da yüzümü güldürmedi.
24 Temmuz 2020 Cuma
1 Haziran 2020 Pazartesi
SAPIENS kitabına dair eleştiri notları
Ufak ama kendi halinde ayakta duran kitap kulübüne üyeyim. Genelde bir moderatör seçilip onun belirlemiş olduğu kitabı haftalık sayfa sayıları vererek okuyup online platformda hep birlikte tartışıyoruz. Uzun süredir kütüphanemde okumak için sıra bekleyen ancak bir türlü elimin ermediği kitap Sapiens'i seçti arkadaşım. İsteyerek olmasada zorunlu olarak okuyacağım için ilk başta mızmızlandım. Ama sonra bunca zamandır bestseller olmuş bir kitabı es geçmemem gerektiğini de düşündüm. Hazır karantina varken ruhum daralacaksa iyice daralsın dedim ve kitabın başına oturdum. Kimi zaman sürükleyici, kimi zaman düşündürücü bir çok konuya değinmiş yazar. Yazar hakkında bir kaç makale, yazarın yazmış olduğu yazılar ve vermiş olduğu röportajları okudum. İlginç bir yaklaşımı olduğu kadar korumacı bir tavrının da olduğu aşikardı.
Kitap Bilişsel Devrim, Tarım Devrimi, İnsanoğlunun Birleşmesi ve Bilimsel Devrim olmak üzere dört kısımdan oluşuyor. Kitabın ilk kısımlarında Homosapiens'in varoluşunu, avcı sapiensleri, göçebe sapiensleri okumak ilgi çekici ve keyif vericiydi. Kitap resmen akıyor gibiydi. Merak uyandırdığını söylemek zor ancak ilk kısımda bir çok bilmediğim şeylere değinmesi güzeldi. Tarım devrimi itibariyle yazarın bilhassa kapitalist düzene olan ilgisi, kendi fikri değilmiş gibi ancak tamamen fikir dayattığı noktalara rastlamaya başladım. Ayrıca kitapta bir çok yerde yönlendirmelerinde olduğu söylenebilir. Tabi yazar kendi fikirlerini söylemeli sonuçta yazdığı kitap kendisini de yansıtmalı ancak bestseller olmuş bir kitapta bu kadar çok içten içe yönlendirmelerin olması açıkçası beni rahatsız etti. Dinler konusunda İslam ve Hristiyanlığı eleştirirken Museviliğe ufak ve üstü kapalı göndermeler yapması bir anlamda rahatsızlık vericiydi. Kendisi de İsrail kökenli olduğu için ve muhtemelen cemiyetlerinde tepki çekmeme arzusunu güttüğü için de olabilir. Ancak bu tarz bana nedense samimiyetsiz geldi. Keşke dilini her alanda sivriltebilseydi kitap kesinlikle daha güzel olabilirdi. Bir araştırma kitabı olduğu iddia edilsede (neredeyse her sayfanın altında nereden araştırıldığı bir kaynakça bulunuyor) genelde yanlı yayınlardan araştırma yapıldığı ve tam özümsenmediğini söylemekte mümkün.
Bir çok yerde insanların insanlara, hayvanlara, doğaya yaptığı eziyetten bahsedilmiş ve bunların olması gereken bir süreç gibi gösterilmesi rahatsızlık vericiydi. Kominizm, sosyalizm, liberalizmin kesinlikle doğru araştırılmadan kitapta sunulması hatta komünizm ile İslamı bağdaşlaştırıcı üslup maalesef derinlerde İslam'ın doğru araştırılmadığını ve komünizmin de tam olarak içselleştirtemediğinin kanıtı niteliğindeydi.
Kitap genel anlamda akılda kalıcı bazı noktalara değinmiş ancak yazarın tarafsız bir çerçeveden bakmadığını bizlere sunmuş oldu. Bu da bende araştırdıklarına karşı olan güvenimi maalesef sarsmış oldu. Kitabın bestseller olması ve hala raflarda ilk onun içerisinde olması tamamen popüler kültürün ve güzel reklamın neler yapabileceğini bir kez daha göstermiş oldu. Kitapların hiçbiri kötü değildir elbette bu kitapta da olumlu noktalar da vardı. Bunları da göz ardı etmek çok doğru olmaz. Eminim herkes kitapta çok farklı duygular ve çok etkileneceği bölümler bulacaktır.
Herkese keyifli okumalar.
Eleştirilerimin geçtiği sayfaları en altta yazıyor olacağım.
Sayfa 104-105-106
Sayfa 115
Sayfa 202
Sayfa 203 (Gandhi bölümü- dünya için bu kadar önemli bir insanın çok kısa araştırılmadan bahsedilmesi)
Sayfa 212
Sayfa 228
Sayfa 264 - Hz. İsa ile ilgili olan bölüm
Sayfa 277
Sayfa 298
Sayfa 299
Kitap Bilişsel Devrim, Tarım Devrimi, İnsanoğlunun Birleşmesi ve Bilimsel Devrim olmak üzere dört kısımdan oluşuyor. Kitabın ilk kısımlarında Homosapiens'in varoluşunu, avcı sapiensleri, göçebe sapiensleri okumak ilgi çekici ve keyif vericiydi. Kitap resmen akıyor gibiydi. Merak uyandırdığını söylemek zor ancak ilk kısımda bir çok bilmediğim şeylere değinmesi güzeldi. Tarım devrimi itibariyle yazarın bilhassa kapitalist düzene olan ilgisi, kendi fikri değilmiş gibi ancak tamamen fikir dayattığı noktalara rastlamaya başladım. Ayrıca kitapta bir çok yerde yönlendirmelerinde olduğu söylenebilir. Tabi yazar kendi fikirlerini söylemeli sonuçta yazdığı kitap kendisini de yansıtmalı ancak bestseller olmuş bir kitapta bu kadar çok içten içe yönlendirmelerin olması açıkçası beni rahatsız etti. Dinler konusunda İslam ve Hristiyanlığı eleştirirken Museviliğe ufak ve üstü kapalı göndermeler yapması bir anlamda rahatsızlık vericiydi. Kendisi de İsrail kökenli olduğu için ve muhtemelen cemiyetlerinde tepki çekmeme arzusunu güttüğü için de olabilir. Ancak bu tarz bana nedense samimiyetsiz geldi. Keşke dilini her alanda sivriltebilseydi kitap kesinlikle daha güzel olabilirdi. Bir araştırma kitabı olduğu iddia edilsede (neredeyse her sayfanın altında nereden araştırıldığı bir kaynakça bulunuyor) genelde yanlı yayınlardan araştırma yapıldığı ve tam özümsenmediğini söylemekte mümkün.
Bir çok yerde insanların insanlara, hayvanlara, doğaya yaptığı eziyetten bahsedilmiş ve bunların olması gereken bir süreç gibi gösterilmesi rahatsızlık vericiydi. Kominizm, sosyalizm, liberalizmin kesinlikle doğru araştırılmadan kitapta sunulması hatta komünizm ile İslamı bağdaşlaştırıcı üslup maalesef derinlerde İslam'ın doğru araştırılmadığını ve komünizmin de tam olarak içselleştirtemediğinin kanıtı niteliğindeydi.
Kitap genel anlamda akılda kalıcı bazı noktalara değinmiş ancak yazarın tarafsız bir çerçeveden bakmadığını bizlere sunmuş oldu. Bu da bende araştırdıklarına karşı olan güvenimi maalesef sarsmış oldu. Kitabın bestseller olması ve hala raflarda ilk onun içerisinde olması tamamen popüler kültürün ve güzel reklamın neler yapabileceğini bir kez daha göstermiş oldu. Kitapların hiçbiri kötü değildir elbette bu kitapta da olumlu noktalar da vardı. Bunları da göz ardı etmek çok doğru olmaz. Eminim herkes kitapta çok farklı duygular ve çok etkileneceği bölümler bulacaktır.
Herkese keyifli okumalar.
Eleştirilerimin geçtiği sayfaları en altta yazıyor olacağım.
Sayfa 104-105-106
Sayfa 115
Sayfa 202
Sayfa 203 (Gandhi bölümü- dünya için bu kadar önemli bir insanın çok kısa araştırılmadan bahsedilmesi)
Sayfa 212
Sayfa 228
Sayfa 264 - Hz. İsa ile ilgili olan bölüm
Sayfa 277
Sayfa 298
Sayfa 299
20 Mayıs 2020 Çarşamba
HANGİ KURUM?
Maalesef global bir problem olan virüs yüzünden bu sene okullarda eğitim online olarak göreceli olumlu yada olumsuz şekilde yapılacak ve bu sene bitirilecek. Online eğitime çokta hazırlıklı olmayan ve örgün eğitim dışında dijital eğitime önem vermeyen bir çok özel kuruluş bu virüs döneminde aslında kendini belli etti. Bir çok okul kendi platformlarında online eğitim verme yetkinliği olmayan veya eğtimini almamış öğretmenlerle hazırlıksız şekilde dersler yaptı. Maalesef ders verimliliği konusunda kafalarda şüphelerin olması da aslında çok normal. Tabi bu konuda suçlu aramak yerine ders çıkartmak ve bundan sonraki süreçlerde daha hazırlıklı olma gerekliliğini öğrenmemiz artık şart oldu.
Öncelikle okulların yapması gereken ilk şey online eğitim verimliliğini arttırma yönünde öğretmenlerine, ders zümre başkanlarına, yöneticilerine güzel bir eğitim vermek olacaktır. Yetişkin eğitiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmış oldu aslında. Yetişkin eğitimleri veya eğiticinin eğitimi eğitimin merkezidir. Çünkü eğitim veren kişinin yetkinliği ne kadar iyi olursa eğitim vereceği kişilere de faydası o ölçüde iyi olacaktır. Eğitim bir milletin can damarıdır lafı boşuna edilmiş bir laf değil. Bunu bu dönemde çok iyi gözlemledik aslında. Çalışan aileler çocuklarıyla daha fazla vakit geçirdi, etkinlik üstüne etkinlikler yaptı ve çocuklarını bir şekilde oyalamaya çalıştı ki bir çoğumuzda yorulduk. Eğitim formasyonunun önemini de hep birlikte anlamış olduk bir bakıma.
Online derslerin verimsizliği, öğrencileri ekranın karşısına toplama çabaları ve ailelerinde öğrencinin bir şeyler öğrenip öğrenmediğini kendi görüşleriyle ve belki de yanlış ölçme değerlendirme sistemiyle ölçmeye çalışmaları maalesef bu sene bir çok öğrencimizin yarım dönemine mal oldu. Keşke hazırlıklı olsaydık dediğimiz çok nokta var. Ama genel dünya tablosuna baktığımızda bir çok gelişmiş dediğimiz ülkeden de çok daha iyi işler çıkardığımız söylenebilir. Emin olalım ki bir çok gelişmiş ülkede eğitime ara verildi ancak online bir platformda eğitim vermediler. En azından bir çok kurum Türkiye'de online eğitim vererek tüm öğrencilerine eğitime kaldığı yerden devam edebilme şansı verdi. Bu yüzden tabloyu incelediğimizde çok ümitsiz konuşmanın doğru olduğunu düşünmüyorum.
Özel kurumlardaki eğitim bir pazardır. Sosyal medyada, görsel yayınlarda, basında reklamını çok iyi yapan kurumlar da gördük bu süreçte. Kurumlar haklı olarak öğrenci devamlılığını sağlamak ve bundan maddi kazanç elde etmek zorundalar. Bu yüzden ellerinden geleni de yapıyorlar. Resmen çalışan maaşlarını tam zamanında ödediğini söyleyen ve bununla gurur duyan kurumların bir reklamlarına rastladım. Çok şaşırtıcıydı. Emek veren, zamanını ekranın karşısında kurumu için harcayan çalışanına zaten bunun karşılığını zamanında vermek zorunda olduklarını mı bilmiyorlar yoksa gerçekten bu kadar pişkinler mi anlam veremedim. Özel kurumlar için söylüyorum sene başında alınan yemek ve servis ücretlerini bile geriye ödedikleri için bunun çok büyük bir lütuf olduğunu söyleyen kurumlara bile rastladık bu dönemde. Ancak atlanan şöyle bir gerçek var. Zaten hizmetini veremediğiniz her yan hizmetin iadesini hem kanunen hem de vicdanen yapmak zorundasındır. Bana nedense şu çok daha anlamlı gelir, açık ve net bir şekilde kurumumuzun ekonomik anlamda ayakta kalabilmesi ve bir sonraki seneye de devamlılığının sağlanması için bu hizmet bedelini geri ödemek yerine bir sonraki sene bu hizmetlerden ücretsiz yararlanabileceksiniz denilmesi bir çok daha düzgün olurdu. Bu zor süreçte bile bu pazardan en büyük payını almaya çalışan bir çok kurum bu tarz polemikler yaratarak eğitim birliği sağlamak yerine birbirlerinin kuyularını kazıyorlar.
Muhtemelen bu virüs ile ilgili olan süreç er yada geç bitecek. Peki bu süreçte acaba kaç tane kurum öğretmenine, yöneticisine, çalışanlarına online eğitim verdi. Kaç tane kurum bir sonraki sene toplu yemek süreçlerinde, hijyen süreçlerinde neler yapılabilir diye oturup tartıştı. Peki bir sonraki sene benim en kıymetli varlığım çocuğumu emanet edebilmem için beni ikna edebilecek hangi senaryolar üzerinde konuştu, tartıştı ve bir sonuca vardı. Hangi kurum çalışanına değer verdi? Hangi kurum reklam vermeden işini tam anlamıyla doğru yaptı?
Hangi? Hangi? Hangisi?
Öncelikle okulların yapması gereken ilk şey online eğitim verimliliğini arttırma yönünde öğretmenlerine, ders zümre başkanlarına, yöneticilerine güzel bir eğitim vermek olacaktır. Yetişkin eğitiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmış oldu aslında. Yetişkin eğitimleri veya eğiticinin eğitimi eğitimin merkezidir. Çünkü eğitim veren kişinin yetkinliği ne kadar iyi olursa eğitim vereceği kişilere de faydası o ölçüde iyi olacaktır. Eğitim bir milletin can damarıdır lafı boşuna edilmiş bir laf değil. Bunu bu dönemde çok iyi gözlemledik aslında. Çalışan aileler çocuklarıyla daha fazla vakit geçirdi, etkinlik üstüne etkinlikler yaptı ve çocuklarını bir şekilde oyalamaya çalıştı ki bir çoğumuzda yorulduk. Eğitim formasyonunun önemini de hep birlikte anlamış olduk bir bakıma.
Online derslerin verimsizliği, öğrencileri ekranın karşısına toplama çabaları ve ailelerinde öğrencinin bir şeyler öğrenip öğrenmediğini kendi görüşleriyle ve belki de yanlış ölçme değerlendirme sistemiyle ölçmeye çalışmaları maalesef bu sene bir çok öğrencimizin yarım dönemine mal oldu. Keşke hazırlıklı olsaydık dediğimiz çok nokta var. Ama genel dünya tablosuna baktığımızda bir çok gelişmiş dediğimiz ülkeden de çok daha iyi işler çıkardığımız söylenebilir. Emin olalım ki bir çok gelişmiş ülkede eğitime ara verildi ancak online bir platformda eğitim vermediler. En azından bir çok kurum Türkiye'de online eğitim vererek tüm öğrencilerine eğitime kaldığı yerden devam edebilme şansı verdi. Bu yüzden tabloyu incelediğimizde çok ümitsiz konuşmanın doğru olduğunu düşünmüyorum.
Özel kurumlardaki eğitim bir pazardır. Sosyal medyada, görsel yayınlarda, basında reklamını çok iyi yapan kurumlar da gördük bu süreçte. Kurumlar haklı olarak öğrenci devamlılığını sağlamak ve bundan maddi kazanç elde etmek zorundalar. Bu yüzden ellerinden geleni de yapıyorlar. Resmen çalışan maaşlarını tam zamanında ödediğini söyleyen ve bununla gurur duyan kurumların bir reklamlarına rastladım. Çok şaşırtıcıydı. Emek veren, zamanını ekranın karşısında kurumu için harcayan çalışanına zaten bunun karşılığını zamanında vermek zorunda olduklarını mı bilmiyorlar yoksa gerçekten bu kadar pişkinler mi anlam veremedim. Özel kurumlar için söylüyorum sene başında alınan yemek ve servis ücretlerini bile geriye ödedikleri için bunun çok büyük bir lütuf olduğunu söyleyen kurumlara bile rastladık bu dönemde. Ancak atlanan şöyle bir gerçek var. Zaten hizmetini veremediğiniz her yan hizmetin iadesini hem kanunen hem de vicdanen yapmak zorundasındır. Bana nedense şu çok daha anlamlı gelir, açık ve net bir şekilde kurumumuzun ekonomik anlamda ayakta kalabilmesi ve bir sonraki seneye de devamlılığının sağlanması için bu hizmet bedelini geri ödemek yerine bir sonraki sene bu hizmetlerden ücretsiz yararlanabileceksiniz denilmesi bir çok daha düzgün olurdu. Bu zor süreçte bile bu pazardan en büyük payını almaya çalışan bir çok kurum bu tarz polemikler yaratarak eğitim birliği sağlamak yerine birbirlerinin kuyularını kazıyorlar.
Muhtemelen bu virüs ile ilgili olan süreç er yada geç bitecek. Peki bu süreçte acaba kaç tane kurum öğretmenine, yöneticisine, çalışanlarına online eğitim verdi. Kaç tane kurum bir sonraki sene toplu yemek süreçlerinde, hijyen süreçlerinde neler yapılabilir diye oturup tartıştı. Peki bir sonraki sene benim en kıymetli varlığım çocuğumu emanet edebilmem için beni ikna edebilecek hangi senaryolar üzerinde konuştu, tartıştı ve bir sonuca vardı. Hangi kurum çalışanına değer verdi? Hangi kurum reklam vermeden işini tam anlamıyla doğru yaptı?
Hangi? Hangi? Hangisi?
29 Nisan 2020 Çarşamba
Philosophieren mit Kindern – eine Möglichkeit, um kreatives Denken zu fördern
Philosophieren mit Kindern – eine Möglichkeit, um kreatives Denken zu fördern
Mona Beyg
Wie kann jemand sicher sein, dass er wach ist und nicht nur davon träumen, wach zu sein?“ (Philosoph René Descartes)
Auch Kinder stellen sich bereits in frühen Jahren philosophische Fragen. Sie denken über Dinge nach, über die selten ein Erwachsener nachdenken würde. Sie erkunden ihre Umgebung, möchten Zusammenhänge verstehen und stellen Fragen über Gott und die Welt. Daher suchen und fragen sie nach Erklärungen. Genau das ist Philosophieren. Beim Philosophieren geht es um die W-Fragen: Wie? Was? Wozu? Woher? Wohin? Warum? Wer? Um sich eine genauere Vorstellung vom Philosophieren machen zu können, sollte zunächst einmal der Begriff „Philosophie“ erklärt werden. Das Wort selbst stammt vom griechischen „philos“, also dem Freund/Liebhaber und „sophia“, die Sachkunde und Weisheit. Demnach könnte man sagen, dass die Philosophie die Liebe zum Wissen und der Philosoph der Liebhaber der Weisheit ist. Philosophieren ist ein offener, vorläufiger Deutungsprozess, in dem es wesentlich darum geht, selbst zu denken, vom anderen her zu denken, weiter zu denken. Dies dient der Suche nach immer klareren Bedeutungen und Wahrheiten. Manchmal wird die Philosophie als Wissenschaft bezeichnet, weil sie sich bei der Untersuchung ihrer Fragen und Probleme wissenschaftlicher Methoden bedient. Manchmal wird sie aber auch als Kunst bezeichnet.
Kinder werden durch philosophische Gespräche kreativ!
Genau das ist eins der wichtigen Aspekte des Philosophierens: Das kreative Denken wird geübt. Dieses ist für die Persönlichkeitsentwicklung wichtig, aber auch gesellschaftlich gefordert und daher in allen Bildungsplänen als Inhalt oder Querschnittsthema genannt. Aber was ist eigentlich kreatives Denken? In der Literatur wird kreatives Denken folgendermaßen definiert: „Kreatives Denken ist die Fähigkeit, durch selbstständiges Denken (allein und miteinander) zu neuen und überraschenden Lösungen zu kommen“ (Arnold/Hauenschild/Schmidt 2010, S. 178).
Wir alle wissen, wie kreativ Kinder bei der Findung von Erklärungen oder Problemlösungsstrategien denken können. Das gemeinsame Nachdenken über ein Thema bietet die Möglichkeit, Wissen untereinander auszutauschen. Beim Philosophieren geht es aber nicht nur um die Vermittlung des Wissens selbst, sondern auch um das Erlernen bestimmter kommunikativer Kompetenzen. Dazu gehört beispielsweise, sich gegenseitig bei der Lösung eines Problems zu helfen, Verständnis für die Sichtweisen anderer zu entwickeln, miteinander zu sprechen, andere ausreden zu lassen und miteinander diskutieren zu können.
Wie unterstützt und fördert der Erwachsene das Philosophieren bei Kindern?
Die pädagogischen Fachkräfte sollten dabei Unterstützung bieten und den Kindern nicht das eigenständige Denken abnehmen. Die Themen der Philosophie beziehen sich auf viele verschiedene Bereiche wie beispielsweise Biologie, Naturwissenschaft, Religion u.v.m. Bei der Beantwortung von philosophischen Fragen gibt es kein „richtig“ und kein „falsch“. Dennoch sind Erwachsene leider häufig unsicher und versuchen meist die richtigen Antworten zu geben. Wenn Kinder Fragen stellen wie „Gibt es Gott wirklich?“ oder „Wie ist die Erde entstanden?“, dann bemühen sich Erwachsene möglichst sachlich die Fragen zu beantworten. Sie erklären dem Kind, dass Gott mit Glaube und Religionen zusammenhängt oder versuchen die Entstehung der Erde mit dem Urknall bzw. Evolutionstheorie zu beantworten. Vieles wird den Kindern einfach „eingetrichtert“ und das Selbstdenken wird abgenommen. Eltern und pädagogische Fachkräfte in Kindertagesstätten sollten sich dem entgegensetzen und die Fragen der Kinder als Bildungsprozess sehen. Auch Lehrer sollten im Unterricht auf die Themen der Kinder eingehen und kreatives Denken zulassen. Philosophieren mit Kindern als pädagogische Grundhaltung bedeutet, den Fragen nicht auszuweichen. Die Kinder sollten ernst genommen werden. Das Ernstnehmen ist ein Ausdruck, die Bemühungen des Kindes wertzuschätzen. Wenn Kinder etwas hinterfragen und sich selbst mit den Themen der Welt beschäftigen, dann ist es die Aufgabe der Erwachsenen diese Themen aufzugreifen und mit den Kindern zu erforschen. In diesem Sinne passt die Bezeichnung „Entwicklungsbegleiter/in“. Wenn beispielsweise ein Kind ein Geschwisterkind erwartet und sich Gedanken macht, wie ein Säugling entsteht, dann sollte dem Kind erst einmal Zeit zum Nachdenken gegeben werden. Auf diese Weise wird es dabei unterstützt, selbst Vermutungen anzustellen und eigene Antworten zu finden. Erwachsene – und insbesondere pädagogische Fachkräfte – neigen bei solchen Fragen jedoch häufig dazu schnell das biologische Thema der Zeugung und der Geburt aufzugreifen. Sie holen ihr ganzes Repertoire raus: Bilderbücher, Kurzfilme, Lieder usw. Der Wille ist ein Guter, nämlich dem Kind das Wissen zu vermitteln, für das es sich im Augenblick interessiert. Doch warum kann der Erwachsene nicht einfach das Kind fragen? „Was glaubst DU wie ein Baby in Mamas Bauch kommt?“. Auch wenn daraufhin ein anderes Kind sagt: „Babys bringt der Storch“, weil es ihm so erklärt wurde, dann gilt es sich erstmal zurück zu halten und abzuwarten, was andere Kinder dazu sagen und ob sich ein Gespräch zwischen den Beteiligten entwickelt. Diese offene, philosophische Grundhaltung fällt den meisten Erwachsenen sehr schwer. Die Angst dem Kind falsches Wissen zu vermitteln ist oft zu groß. Dabei bieten genau solche Situationen große Selbstbildungsmöglichkeiten für das Kind. Kinder müssen sich auch gedanklich kreativ entfalten dürfen. Nur so können sie den Sinn und die Bedeutung der Dinge in dieser Welt herstellen.
Methoden des Philosophierens
Die Methoden, die eingesetzt werden, dienen sowohl zur Anregung des logisch argumentativen als auch des kreativen Denkens an. So kommen in philosophischen Gesprächen Fragen zum Einsatz, die einen Einstieg in ein Thema ermöglichen und zum Nachdenken anregen. Beim geplanten Philosophieren wird grob festgelegt über welche Thematik gesprochen wird. Allerdings ist es hier wichtig die Themen der Kinder aufzugreifen und sich mit dem auseinanderzusetzen, was die Kinder gerade interessiert. Das Philosophieren mit Kindern integriert zugleich bildungsbereichsübergreifende Kompetenzen, z.B. durch das Malen von Bildern, Tanz oder Rollenspiele.
Methodische Zugänge wie der Sokratische Dialog können dabei unterstützend helfen. Im Sokratischen Dialog wird versucht, Philosophie im Sinne des Selbstentdeckens von Wahrheit, zu vermitteln. Das bedeutet, das Kind erklärt sich selbst die Dinge der Welt, indem es darüber nachdenkt und seine Gedanken ausspricht. Im Gespräch werden dann Aporien, also Widersprüche und Brüche in der Argumentation aufgezeigt, die wiederum als Ansatz für die weitere Erforschung von Sachverhalten dienen. Somit entwickeln Kinder ein hohes Maß an kreativer Denkweise. Da sich das Kind durch Erforschen und Ausprobieren selbst bildet und seine Umwelt durch aktive Interaktion begreift, kann das Philosophieren auch als „Selbstbildungsinstrument“ bezeichnet werden.
Das Philosophieren geschieht allerdings auch überwiegend im Alltag. Es ist schon unbewusst auf unterschiedlicher Weise im Kita-Alltag integriert. Kinder stellen während sie mit etwas beschäftigt sind Fragen über die Welt und versuchen sie dann gemeinsam zu beantworten. Das passiert in verschiedenen Alltagssituationen wie beispielsweise bei einer Bilderbuchbetrachtung, beim Spaziergang, während dem Spielen oder beim Mittagessen.
Um zu verdeutlichen, wie das Philosophieren das kreative Denken beim Kind anregt und fördert und wie die pädagogische Fachkraft dies unterstützen sollte, folgt nun ein Beispiel aus der Praxis:
Kind: „Was ist eigentlich im Apfel drin?“
Erzieherin: „Was denkst du ist im inneren eines Apfel drin?“
Kind 1: „Da sind Kerne drin.“
Kind 2: „Ich glaube da leben ganz viele kleine Äpfels.“
Erzieherin: „Meinst du die kleinen braunen Kerne ganz in der Mitte vom Apfel?“
Kind 2: „Das sind keine Kerne, das sind die Baby-Apfels!“
Kind 1: „Aber Kerne sind doch Baby Apfels!“
Kind 3: „Und in Baby-Apfel sind noch mehr Baby-Apfeln“
Erzieherin: „Wie wird denn aus einem Baby Apfel ein großer Apfel?“
Erzieherin: „Was denkst du ist im inneren eines Apfel drin?“
Kind 1: „Da sind Kerne drin.“
Kind 2: „Ich glaube da leben ganz viele kleine Äpfels.“
Erzieherin: „Meinst du die kleinen braunen Kerne ganz in der Mitte vom Apfel?“
Kind 2: „Das sind keine Kerne, das sind die Baby-Apfels!“
Kind 1: „Aber Kerne sind doch Baby Apfels!“
Kind 3: „Und in Baby-Apfel sind noch mehr Baby-Apfeln“
Erzieherin: „Wie wird denn aus einem Baby Apfel ein großer Apfel?“
Die Kinder erzählten daraufhin eine ausführliche Geschichte darüber, wie aus ihrer Sicht ein Apfel wächst und was im inneren des Apfels steckt. Sie überlegten sogar, was im inneren des Kerns stecken könnte. In solchen Situationen bewertet die pädagogische Fachkraft das Erzählte nicht nach „richtig“ oder „falsch“. Sie regt das Kind zum Weiterdenken und Phantasieren an. Im Laufe des Gesprächs beteiligten sich auch noch weitere Kinder an der Diskussion, die zuvor aufmerksam das Gespräch mitverfolgten. Gemeinsam dachten sie über die Fragestellung nach und diskutierten. Es wurden verschiedene Hypothesen bzw. „Wahrheiten“ ausgesprochen. Daraufhin malten einige Kinder den Apfel oder was im inneren eines Apfelkerns steckt und philosophierten den ganzen Tag über dieses Thema. Hier spielt die Haltung der pädagogischen Fachkräfte eine wichtige Rolle. Keiner muss „allwissend“ sein und darf sein Weltverständnis in Frage stellen, mitdiskutieren, nachdenken und aktiv zuhören. Es ist wichtig, dass die Fachkräfte die Fragen der Kinder aufnehmen und eine austauschfreundliche Atmosphäre herstellen. Hier spielt weniger die Wissensvermittlung eine Rolle, sondern das gezielte Nachfragen, um verschiedene Bedeutungen und Argumente der Kinder anzuregen. Blockt der Erwachsene das Gespräch ab oder versucht dem Kind umgehend die richtigen Antworten zu geben, geht etwas sehr Wertvolles verloren. Selbst denken, erforschen, kreativ sein, philosophieren!
Fazit
Beim Philosophieren geht es nicht um ein erworbenes Wissen, sondern vielmehr um die Suche nach neuen Zusammenhängen, Begründungen und Schlussfolgerungen. Es geht um Selbstbildung. Philosophisches Nachdenken ist viel mehr als Fragen stellen. Das tiefer gehende Nachdenken kann durch eindrückliche Erfahrungen, Erlebnisse, Beobachtungen, Denkanstöße sowie durch Forschen und Experimentieren ausgelöst werden. Die Beschäftigung mit der Philosophie trägt zur Allgemein- und Persönlichkeitsbildung bei. Kinder finden im philosophischen Nachdenken eigene Bilder, die für sie selbst etwas erklären, die Sicherheit geben und manchmal sogar Trost z.B. bei Gesprächen die mit Sinn- und Lebensfragen verknüpft sind, wie beispielsweise Krankheit und Tot. Die Sprache und die Ausdrucksmöglichkeit werden stark gefördert. Zudem entwickeln Kinder ihre eigenständigen Vorstellungen, erleben Wertschätzung und Toleranz. Beim Philosophieren werden ihnen neue Sichtweisen und Horizonte eröffnet, durch sich selbst und/oder der Umwelt. Sie trainieren auch ihre Fähigkeit zum Vergleichen und zur Bewertung. Kinder lernen ihre Einstellungen zu finden und argumentativ zu begründen. Somit wird die Eigenständigkeit im Denken und Handeln, ebenso wie die Kritikfähigkeit gebildet. In der Gesprächs - und Denkgemeinschaft sorgt das Philosophieren für eine Entschleunigung unserer Kommunikationsgewohnheiten. Schnelles Reden wird verlangsamt, damit die Gedanken klar gefasst und von anderen verstanden werden können. Anstatt der flüchtigen Informationen werden tiefgehende und begründete Argumente eingesetzt. Oberflächliches Zuhören und Belanglosigkeit haben dabei keine Chance. Und dazu kommt noch, dass das Kind Spaß und Freude hat. Fachkräfte haben in ihrem pädagogischen Arbeitsalltag häufig die Möglichkeit von sich aus Gespräche mit Kindern zu initiieren und damit Anstöße für Entwicklungen und Veränderungen zu geben. Dabei gilt, dass pädagogische Fachkräfte sich gemeinsam mit dem Kind um eine Sache, ein Thema bemühen. Auch Eltern sollten dies beherzigen und sich für intensive Gespräche mit ihrem Kind Zeit nehmen, auf die Themen die ihr Kind gerade beschäftigt, eingehen und so kreatives Denken ermöglichen und fördern. Beide Seiten, Erwachsene und Kinder, sollten sich als gleichberechtigt Lernende verstehen. Erwachsene können auch die eigenen Unsicherheiten deutlich machen und gemeinsam mit den Kindern nach Lösungsmöglichkeiten für die schwierigen Fragen der Welt suchen. Das ist Philosophieren.
Literatur
Arnold, K. H. / Hauenschild, K. / Schmidt, B. / Ziegegenmeyer, B. (Hrsg) (2010): Zwischen Fachdidaktik und Stufendidaktik. Perspektiven für die Grundschulpädagogik. Wiesbaden: VS Verlag.
Ils, H. (2016): Philosophieren mit Kindern in der Praxis. Auswirkungen auf die soziale Interaktion von Vorschulkindern. Berlin: LIT Verlag.
Autorin:
Mona Beyg, geb. 01.03.1986 in Teheran,
Erzieherin, Leitung der Betriebskindertagesstätte „BaFin Knirpse“ in Bonn,
Studentin im 6. Semester, Bildungs- und Sozialmanagement an der Hochschule Koblenz
Erzieherin, Leitung der Betriebskindertagesstätte „BaFin Knirpse“ in Bonn,
Studentin im 6. Semester, Bildungs- und Sozialmanagement an der Hochschule Koblenz
original :https://kindergartenpaedagogik.de/fachartikel/bildungsbereiche-erziehungsfelder/kognitive-bildung/philosophieren-mit-kindern-eine-moeglichkeit-um-kreatives-denken-zu-foerdern
28 Nisan 2020 Salı
BİZ NE ZAMAN BÖYLE BİR TOPLUM OLDUK
Ünlü bir modacı vefat ediyor. Sosyal medyada gerek twitter, gerek instagramda kişi hakkında ağıza alınmayacak küfürler, lanetler vb... söyleniyor. Şehitlerimize duyduğum saygı ve üzüntü, her zaman haberlerde izlerken boğazımdaki düğümlenmeyi bir tek ben yaşamıyorumdur eminim. Ancak her insan hata yapar. Bu hata çok büyükte olabilir çok affedilebilir de olmayabilir ama adı üstünde hata. Yaptığı talihsiz bir açıklama, demeç yada söylemleri yüzünden ölen bir insana lanet okumak nefret söylemlerinde bulunmak hangi din hangi insanlığa sığar bunu anlamakta hep güçlük çekmişimdir. Bugün elime telefonumu alıpta gündem takip edeyim derken gördüğüm korkunç nefret söylemleri ve sonrasında kendimi bir anda bilgisayarın önünde bulmam. Bu tarz nefret yorumları yapanlarında çoğu 16-30 yaş arası gençlerden oluşuyor olması. Ne kadar korkutucu bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha farketmeme sebep oldu. Dil, din, ırk, cinsiyet, politik görüş ayrılığı ve aklınıza gelebilecek insan ayrıştırmakla her şey ne zamandır bizim toplumumuzda var? Biz ne zaman hangi ara bu kadar kötü olduk? Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış topraklarımız ne zaman bu kadar kana susadı? Kurtuluş savaşında kadınıyla kızıyla erkeğiyle çocuğuyla bir arada değil miydik? Biz değil miydik korona yüzünden evlerimizden dışarı çıkamadığımız için tüm nefesimizle evlerimizin balkonlarından İstiklal Marşını söyleyen Ulusal Egemenliğimizin 100.yılını hep birlikte kolu komşu kutlayan? Resmen bir çıkmazın içerisinde gibiyiz. İnsan sevmiyoruz, sosyal medyada linç ediyoruz ve bundan nemalanmaya çalışıyoruz. Ne için? Bir kaç bin takipçi için mi?
Hala bir çok okulda dışlanan, ötekileştirilen gençler, çocuklarımız var. Öğretmenler ( genelleme yapmıyorum, hepsi için aynı şeyi düşünmüyorum) bilhassa kendini öğrencilerine geleceğe adamış öğretmenler, psikologlar, okul rehberleri mesailerinin en az yüzde yetmişini zorbalık yapan öğrencilerle ve zorbalığa uğrayan öğrencilere harcıyorlar. Yapılabilecek bir şey yok nasılsa öteki, nasılsa bizim yaptıklarımızı yapmıyor, linç et gitsin. En kolayı. Sanırım o kadar eğitimcinin, uzmanın uğraşı da boşuna. Çünkü gelişmekten çok gerilemeyi tercih ediyoruz. Çok zor değildir kötüyü görmek, kötüyü bulmak. İnsan istedi mi en güzel cennet bahçesini bile kötü gösterebilir ya da cehenneme çevirebilir. Yeterki istesin. Ama güzeli görmek iyiyi görmek her zaman için zor olmuştur. Süper egolarımız sayesinde iyiyi güzeli görsekte kabul etmez ve altında kırk tane sebep ararız. İnsanı en büyük kötülüğe sürükleyen de şüphelerimiz değil midir zaten. Bir türlü başarıyı, başarılıyı kabul edememe takdir edememe süreçlerimiz. Kısacası nefretimiz. İnsan nefretimiz. Başarılı nefretimiz. Topluma ayak uyduramayanlara karşı duyduğumuz nefret. Hemen hemen herşeye karşı duyulan nefret belki de insani bir duygudur ama toplumları ayrıştıracak kutuplaştıracak boyutlara taşıyorsa bu beni de seni de bizi de sizi de alakadar eder. İçinde yaşayacaksan yaşa nefretini bu ne benim umrumda ne de başkalarının umrunda olacaktır. Duyar kasmayalım diyenler var içinizden biliyorum (bu da yeni bir terim duyar kasmak, kullanmak istedim çünkü bir çok yerde görüyorum) ama aynı duyarı günün birinde sizin içinde kasmak zorunda bırakmayın kimseyi. Bugün günde binlerce insan, hayvan ölüyor ve hepsinin de iyilikleri kötülükleri vardır eminim. Ama insanı insan yapan her şeyin iyi tarafını bardağın dolu tarafını görmek değil midir? Her şeyin iyi tarafından bakmak değil midir?
Hangi din insanı ayırın, onlar lanetli, onları affetmeyin demiştir ki. Hangi din insana rahmet dilemek yerine, öldüğünde de arkasından atın tutun ki kemikleri sızım sızım sızlasın demiştir. Ben öyle bir din bilmiyorum bilen varsa da anlatsın...
Hala bir çok okulda dışlanan, ötekileştirilen gençler, çocuklarımız var. Öğretmenler ( genelleme yapmıyorum, hepsi için aynı şeyi düşünmüyorum) bilhassa kendini öğrencilerine geleceğe adamış öğretmenler, psikologlar, okul rehberleri mesailerinin en az yüzde yetmişini zorbalık yapan öğrencilerle ve zorbalığa uğrayan öğrencilere harcıyorlar. Yapılabilecek bir şey yok nasılsa öteki, nasılsa bizim yaptıklarımızı yapmıyor, linç et gitsin. En kolayı. Sanırım o kadar eğitimcinin, uzmanın uğraşı da boşuna. Çünkü gelişmekten çok gerilemeyi tercih ediyoruz. Çok zor değildir kötüyü görmek, kötüyü bulmak. İnsan istedi mi en güzel cennet bahçesini bile kötü gösterebilir ya da cehenneme çevirebilir. Yeterki istesin. Ama güzeli görmek iyiyi görmek her zaman için zor olmuştur. Süper egolarımız sayesinde iyiyi güzeli görsekte kabul etmez ve altında kırk tane sebep ararız. İnsanı en büyük kötülüğe sürükleyen de şüphelerimiz değil midir zaten. Bir türlü başarıyı, başarılıyı kabul edememe takdir edememe süreçlerimiz. Kısacası nefretimiz. İnsan nefretimiz. Başarılı nefretimiz. Topluma ayak uyduramayanlara karşı duyduğumuz nefret. Hemen hemen herşeye karşı duyulan nefret belki de insani bir duygudur ama toplumları ayrıştıracak kutuplaştıracak boyutlara taşıyorsa bu beni de seni de bizi de sizi de alakadar eder. İçinde yaşayacaksan yaşa nefretini bu ne benim umrumda ne de başkalarının umrunda olacaktır. Duyar kasmayalım diyenler var içinizden biliyorum (bu da yeni bir terim duyar kasmak, kullanmak istedim çünkü bir çok yerde görüyorum) ama aynı duyarı günün birinde sizin içinde kasmak zorunda bırakmayın kimseyi. Bugün günde binlerce insan, hayvan ölüyor ve hepsinin de iyilikleri kötülükleri vardır eminim. Ama insanı insan yapan her şeyin iyi tarafını bardağın dolu tarafını görmek değil midir? Her şeyin iyi tarafından bakmak değil midir?
Hangi din insanı ayırın, onlar lanetli, onları affetmeyin demiştir ki. Hangi din insana rahmet dilemek yerine, öldüğünde de arkasından atın tutun ki kemikleri sızım sızım sızlasın demiştir. Ben öyle bir din bilmiyorum bilen varsa da anlatsın...
16 Nisan 2020 Perşembe
Future Learners and Learning Strategies
Learning strategies are steps taken by students to enhance their own learning. ... Strategies are especially important for language learning because they are tools for active, self-directed involvement, which is essential for developing communicative competence.
TALK
- Use open ended questions to extend students thinking(How/Why?)
- Use group work.
- Give students clear roles.
- Use a cartoon to encourage classroom dialogue.
- Give students thinking time after asking question.
- Give praise to students for contributing to discussion
- Pair talk, two to four; listening triads; envoys; snowball; rainbow; jigsaw; spokesperson.
READING
- Complete missing text, labels in diagrams, or read text to complete a table.
- Sequence or classify pieces of text into categories.
- Matching key words to definition.
- Answer questions about a piece of text; condense a text into key points, map, branching diagram, create questions from a markscheme.
WRITING
* Writing to learn
- Answering the questions
- Preparing a summary
- Writing questions
*Writing to reason
- Analyse and criticize evidence
- Synthesise and evaluate ideas
* Writing to communicate
- Encourage alternative tasks, including poems, storyboards, concept maps, cartoons, letters, newspaper articles etc..
ASSESSMENT FOR LEARNING
1- Clarifying, sharing and understanding learning intensions and success criteria.
> Best examples discussion
> Student generated test items.
> Ranking exemplars
> What not to write
> Writing frames
2- Engineering effective classroom discussions, activities and learning tasks that elicit evidence of learning.
> What time > Mini-whiteboards
> Think, pair, share > Discussion questions
> Confidence score > Exit pass
> Hot seat questioning > Hinge point questions
3- Providing feedback that moves learning forward.
> Find the errors and fix them.
> Match comments to essays.
> Three questions
4- Activating learners as instruction resources for one another
> Best composite test paper
> Group-written end of topic test questions
> Speed-dating revision
> Peer-feedback-two stars and a wish.
> Ask teacher last
> Check against the pre-flight checklist.
5- Activating learners as owners of their own learning.
> Learning portfolios.
> Extended homework
> Self assessment through traffic lights etc.
SKILLS
Handling information and problem solving.
> locate, select, organize and present information from a variety of sources
> translate information from one form to another
> manipulate numerical and other data
> use information to identify patterns, report trends and draw inferences.
> present reasoned explanations for phenomena, patterns and relationships.
> make predictions and hypotheses.
> solve problems, including some of a quantitive nature.
Experimental skills and investigations
> safely use techniques, apparatus and materials
> plan experiments and investigations
> make and record observations, measurements and estimates.
> interpret and evaluate experimental observations and data.
> evaluate methods and suggest possible improvements.
Mathematical skills
*** English as an additional language learners and science
> technical and academic vocabulary
> words differ in meaning depending on context
> insufficient structures to communicate ideas
> directions are often multistep
> too many concepts explained on a science text page
> visuals may be complex and difficult to understand
> complex sentence structure and the passive voice used in text
*** Challenges learners face when reading in English : (Difficulty in understanding inferred meaning)
> density of unfamiliar vocabulary.
> grammar usage especially the ''exceptions to the rules.''
> word order, sentence structure and syntax.
SUGGESTED APPROACHES
BICS : Basic interpersonal communication skills
CALP : Cognitive/academic language proficiency
CLIL : Content and Language Integrated Learning
CLIL Sessions have dual focused aims
1- Content learning
2-Language learning
* Think about the following areas
- Directly teach learning strategies
- Demonstrate how to select the main idea and supporting details, and how to sequence and summaries.
- Encourage techniques such as marking essential concepts and vocabulary with a highlighter, labelling diagrams, using word banks and organizing information on various types of graphic organizers.
- Active learning rather than passive recipients of information to be memorized.
A LEVEL SCIENCE
Teaching A level is not just about explaining well.
- Students still need to think.
- Language is still important to talk, reading and writing.
- Assessment for learning and the strategies we've talked about, are still important.
- Practical work is still important
- Inquiry is still important.
PRACTICAL WORK
A Teacher's objectives (what the students are intended to learn)
B Design features of task/details of context (what students have to do)
C What the students actually do.
D What the students actually learn
** Effectiveness Level 1 : B and C
** Effectiveness Level 2 : A and D
BUILDING ARGUMENTS
> Claim ( a statement which you want someone to accept)
> Data (the evidence upon which the claim is based)
> Warrant ( links the data to the claim)
> Backing (support for the argument, which may come from asking different questions)
> Qualifiers and reservations
> Rebuttal (the rebuttal of a counter claim)
8 Nisan 2020 Çarşamba
YETİŞKİN EĞİTİMİ
Son günlerde hayatımıza online eğitim girdi. Birçok sosyal medya hesabından canlı yayınlar, planlanmış eğitimler verilmeye başlandı. Verimliliği konusunda tartışmaya açık olan bu eğitim aslında zaman öldürmek yerine zamanı olabildiğince verimli harcamaya yönelik olmalı. Öncelikle ihtiyaç analizi yapmanız lazım. Yani hangi alanda kendimi geliştirmek istiyorum. Hangi kişisel gelişim programı bana uyuyor. Bunun kararını elbette yine siz kendiniz verebilirsiniz. Gelelim yetişkin eğitim konusunda aldığım bazı notlara ve dikkat edilmesi gerekenlere. Yetişkin eğitimi başta çok daha kolay görünse de aslında en zorudur. Çünkü hitap edeceğiniz kitle aslında farklı görüşlere sahip, benliğini tam anlamıyla kazanmış bir grup. Bu bakımdan dikkat edilmesi gereken hususları aşağıda sizin için derleyip topladım. Eğiticinin Eğitimi programlarımızda sağlıklı günlerde buluşmak dileklerimle.
EĞİTİCİNİN EĞİTİMİ
- Katılımcı kitlesini tanımak önemli
Yani katılımcılar hangi sektörde, şirket eğitimi ise ne iş üzerine uğraşıyorlar. Bu bilgiyi eğitimden önce bilmek önemli. Yapacağınız espriler yaptıkları işlerle alakalı olması ilgiyi daha fazla çeker. Örneğin; bir gıda sektöründe çalışan kişilere eğitim verirken, mühendislikle ilgili espriler yada konuya mühendislikle ilgili giriş yapıldığında baştan kaybedersiniz. İlgilerini çekemeyeceğiniz bu konuşmalar maalesef dinleyici kitlede olumsuz etki bırakacaktır.
- Önce tanışma ve hedef kitleyi tanımak önemli
Tanışma en önemlisidir. Kendinizi tanıtmak. Ve bu işe ne zaman nasıl başladığınızı belirtmek dinleyici deki merak konusunu giderecek ve daha iyi adapte olmalarını sağlayacaktır.
- Herkese isimleriyle 'hoşgeldiniz' denilebilir
Bu tabiki ufak bir eğitim sınıfında olabilecek bir şeydir. Yani 250 kişilik bir konferans salonunda herkesi ismiyle tanımak mümkün değil ve sıkıcıdır. Ufak dinleyici gruplarında mutlaka isimleri almak lazım. Ama genel bir konferans salonunda vereceğiniz eğitimde şirketse eğer şirketin ismiyle Hoşgeldiniz ....... Gıda vs... gibi sıcak bir karşılama yapılmalı.
EĞİTİM NEDİR? EĞİTMEN KİMDİR?
Eğitim; kişinin kendisinden hareketle istendik davranışlar oluşturmasıdır.
Yani kişiden hareketli olmalı. İstemeli öncelikle.
İstendik davranışlar oluşturmak ise davranış değişikliği yapmasını istemesidir.
Söz konusu eğitim yetişkinlere verileceği için tam anlamıyla bir değişkenlik söz konusu bile olamaz ancak davranış tetikliliği yaratılabilir. Bizde eğiticiler olarak asıl hedefimizin bu olduğunu unutmamalıyız.
Eğitmen; eğitim vererek maddi kazanç sağlayarak geçimini sağlayan kişidir. Dağınık bilgileri toplayıp hap halinde verebilen kişide denilebilir.
Eğitimci ise eğitim sektörünün içerisinde herhangi bir görevi olan kişidir. Örneğin; öğretmen, müdür yardımcısı, müdür, dersane öğretmeni vb...
Eğiticilik bir meslek, statü, idari iş değildir. Tamamen bir beceridir.
ÖĞRENME NEDİR?
Anlamlandırmadır aslında öğrenme.
Oluşturmacı ve öğrencinin kendisinin yürüttüğü aktif bir süreçtir, pasif bir bilgi tüketme durumu değildir.
Aktif bir anlam oluşturma sürecidir, pasif bir alma süreci değil. Çünkü bilgi dışarıdan içeri gelir.
Öğrenmede sorumluluk öğrencidedir.
* Eğitimcinin Paradigması*
- Bilgi vermekten çok öğrenmeyi sağlamaya odaklanma
- Bilgi içeriden dışarı çıkar öğrenme ise dışarıdan içeriye doğru bir süreçtir.
- Eğiticinin neyi ve nasıl öğrettiğini değil öğrencinin nasıl ve neyi öğrendiğini anlama
- Öğrenme paradigması, tüm düzenlemelerde öğrenmeye öncelik verir.
- Eğiticinin işini iyi yapması öğrencinin öğrendiği anlamına gelmez.
- Asıl hedef uyanış oluşturmaktır.
ÖĞRETİM
Eğitim, öğretim eğiticinin, öğrenim ise öğrencinin verimliliğini gösterir.
- İyi bir eğitimci, bilginin öğrenciye transferi yerine, bilgiyi öğrencinin keşfedeceği ve oluşturacağı ortam oluşturur.
- Öğretmek diye bir şey yoktur, öğrenmek vardır. Öğrenmek tıpkı düşünmek gibi içsel bir süreçtir.
- Kişi kendisi öğrenir, başkaları ise onun öğrenmesini sadece kolaylaştırır.
ÖĞRENCİ MERKEZLİ YENİ ÖĞRENME YAKLAŞIMLARI
Öğrenmenin etkinliğini arttırabilmek için eğitim, öğretim, program, yöntem gibi yan kavramlarla değil konunun özüyle, yani öğrenmenin kendisiyle başlamak, diğer unsurları bu olgudan yola çıkarak belirlemek gerekir.
1) AKTİF ÖĞRENME
- Eğiticilerin çoğu, eğitimin zaten aktif olduğuna, öğrencinin bir konferansı dinlerkende aktif olarak katıldığına inanırlar.
- Öğrencinin, öğrenme işinin merkezinde olduğu yöntemdir.
- Öğrencinin, yapılan şeylere katılımını ve yaptığı şeyler hakkında düşünmesini sağlayan eğitim etkinliğidir.
2) KENDİ KENDİNE ÖĞRENME
- Öğrenci öğrenme sorumluluğunu alır.
-Hayatboyu öğrenmeyi öğretir.
- Öğrencinin öğrenme sürecindeki kontrolü daha fazladır.
- Kendi kendine öğrenme, yaşam boyu öğrenmenin temelidir.
3) İŞBİRLİKÇİ ÖĞRENME
- Küçük gruplarda ve karma gruplar oluşturularak öğrenmeyi gerçekleştirme sürecidir.
4) PROBLEME DAYALI ÖĞRENME
- Bir problemi anlama ve çözmeye yönelik çalışma sonucunda oluşan öğrenmedir.
Diğer üç öğrenmede bu öğrenme çeşitinde kullanılabilir.
*Formal Öğrenme*
Eğitici, ders ortamı, sınıf ortamı, müfredat olmalı.
*Non-formal Öğrenme*
Etkinliği arttırılmış, içerik üretilmiş eğitim öğrenme çeşididir. Duygu farkındalığı edindirmek için planlanır.
*Informal Öğrenme*
Kendi kendine gelişen planlanmış öğrenimdir.
EĞİTİCİNİN EĞİTİMİ
Bilgi, farkındalık aktarımıdır.
Eğitim yaparken bilgiyi keşfetmiyoruz. Bilgiyi değil farkındalığı kazandırıyoruz. Kalıcı davranış değişikliği yapmaya çalışıyoruz.
YETİŞKİN EĞİTİMİ
Çeşitli eğitim kademelerindeki tam gün öğrenimden ayrılmış, yada hiç öğrenim görmemiş ve gönüllü olarak kendini yetiştirmeyi arzu eden bireylerin değişik eğitim ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirilmiş eğitimdir.
-Esas işi öğrenci olmayan kişilere verilen eğitimdir.
1- Gönüllü olmak lazım
2- Kendini yetiştirmek istiyor olması lazım. İstekli olması
3- Esas işinin öğrencilik olmaması gerekiyor.
YETİŞKİN EĞİTİMİNDE HEDEF
-Kişilerde bireysel mutluluk sağlamak
- Yaşam standartlarını yükseltmek
- Onları yararlı vatandaşlar/çalışanlar durumuna getirmektir.
YETİŞKİN EĞİTİMDEN ÖNEMLİ DETAYLAR
Yetişkinler, bilgiye ihtiyaçları olduğunu düşündüklerinde en iyi öğrenirler. Eğitimin faydalarını onlara önceden söylemek gerekiyor.
Öğrencinin kendini algılama şekli de öğrenme kabiliyeti için önemlidir. Yeni becerileri yapamama korkusu gibi öğrenme engellerinin aşılması zorunludur.
Yeni bilgi ve becerileri yetişkinin geçmişteki deneyimleri ile ilişkilendirmekte çok etkilidir. Kendilerinde sağlam bir zemin bulmaları ve yeni öğrenecekleri bilgi ve becerileri bunun üzerine inşa edebileceklerini anlamaları yetişkinlere güven kazandırır.
Öğrencinin öğrenmeye hazır olması yetişkin eğitimi teorisinde klasik bir konudur. Yetişkinlerde bilgiye o anda ihtiyaç duyduklarında karar vermeleri halinde, en iyi öğrenirler ve bilgiyi de en alıcı oldukları zamandır. Bu durum yetişkin eğitimi çevrelerinde 'eğitilebilir an' olarakta bilinir.
Yetişkinlerin öğrenme konusunda yaşam merkezli bir yaklaşım içerisinde olduklarını hatırlamada yarar vardır. Yetişkinleri en çok ilgilendiren bu bilgi veya becerinin hayatlarında nasıl işe yarayacağıdır.
Androgojinin anahtar konularından sonuncusu yetişkinlerin öğrenmeye motivasyonudur. Bazı yetişkin öğrenciler diğerlerine göre daha az engele ve daha fazla özgüvene sahiptir.
-Örneğin, sabah saatlerinde teknik eğitim almak daha uygundur.
YETİŞKİN EĞİTİM (ANDROGOJİ) MODELİNİN İLKELERİ
1) Yetişkin güdülenmesi ve başarılı olması için eğitimin amaç ve hedeflerini bilmelidir.
2) Yetişkin öğrenme sürecine katılmalıdır.
3) Öğretim yetişkinin sosyal rollerini ve yeteneklerini geliştirici olmalıdır.
4) Öğrenme için olumlu eğitim ortamı hazırlanmalıdır.
5) Çeşitli öğretim yöntem ve teknikleri kullanılmalıdır.
6) Öğrenme için yeterli zaman verilmelidir.
7) Yetişkinin deneyimleri öğrenme kaynağıdır. Geçmiş deneyimlerin öğrenmeyi etkilediği göz önünde tutulmalı ve yeni öğrenilenler, eskilerle bütünleştirilmelidir.
8) Öğrenilecek konunun ayrıntısı yapısallaştırılmalıdır. Bilgiler basitten karmaşığa gitmeli ve kavrayarak öğrenme sağlanmalıdır.
YETİŞKİN EĞİTİMİ VE KÜLTÜR
Yetişkin eğitimde kültür ve eğitim senaryosu sıkı sıkıya bağlıdır.
-Eğitimin verilebileceği topluluğun kültürüne uygun sunum ve fotoğraflardan oluşturulmalı. Dikkat çekici kültürel fotoğraflara yer verilmelidir.
Örneğin; Adana'da bir eğitim veriyor varsayalım kendimizi.Sunumumuzda içeceklerle ilgili bir bölüm olsun. Adana'nın kültürüne uyan şalgam suyunu sunumda kullanmak daha fazla ilgi çekecektir. Yani Adana'daki bir sunumda şalgam suyu yerine ayran konulması ilgiyi daha azaltacaktır. Küçük bir ayrıntı gibi gözüksede sunumdaki kültürel yaklaşım dinleyicilerin en azından büyük bir kısmının ilgisini çekecektir. Ve sunumun kendilerine özel olduğunu hissedeceklerdir.
DÜNYA STANDARTLARI EĞİTİMLERİ
-Okul öncesi eğitim
-Zorunlu eğitim
-Ücretsiz eğitim
-Mesleki eğitim
EĞİTİM YÖNETİMİ SÜRECİ
Yöntem Oluşturma ----- Operasyonel Sorumluluk Dağılımı ------Eğitim İhtiyaç Analizi
Eğitim Planlama --------Eğitim Dökümantasyon Yönetimi --------Geliştirme
YÖNTEM OLUŞTURMA
> Açıklık
> Sürdürülebilirlik
> Değişkenlik
> Şeffaflık
> Eksiksizlik
> Katılımcılık
SORUMLULUK DAĞILIMI
> Organizasyon şeması
> Görev tanımı
> Nitelik
> Vekalet
> İzleme
İHTYAÇ ANALİZİ
> İşin koşulları aynı çalışan darklı
> Çalışanın koşulları aynı işin değişkenliği
> Organizasyonun büyümesi
> Çalışanların olası ihtiyaçları; kariyer planlaması
> İç-dış problem veya potansiyel risklerin artması.
EĞİTİM PLANLAMA
Planlamanın Girdileri > İhtiyaç Analizi > Kaynaklar
DÖKÜMANTASYON YÖNETİMİ
> Katılım kaydı
> Ölçme değerlendirme kaydı
> Eğitim belgeleri
> Diğer dokümanlar ve arşiv
GELİŞTİRME
> Sistem Geliştirme ; * Yöntem revizyonu * Organizasyonel değişim
> Uygulama Geliştirme ; * İçerik geliştirme * Döküman geliştirme * Kayıt geliştirme
EĞİTMEN
Eğitimci Kimliğinin öğrenme performansına etkisi önemli bir konudur. Eğitmen;
- Ünlü
- Komik
- Zeki
- Akademik
- Yaşlı, duayen
- Genç
- O konuda eğitimli olmalıdır.
EĞİTİCİNİN TEMEL BECERİLERİ
- Sunum Becerisi
- Geliştirme Yetisi
- Tasarımlama Kabiliyeti
- Konu hakimiyeti
- Eğitim işinden haz duyması
ÖĞRETİM STRATEJİLERİ
Buluş yoluyla ; öğrenci merkezli
Sunuş yoluyla ; öğretmen merkezli
Araştırma yoluyla ; öğretmen rehberlikli öğrenci merkezli
ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
- Anlatma
- Örnek olay
- Tartışma
- Gösterip yaptırma
- Bireysel Çalışma
SINIF YÖNETİMİ
Eğitimlerin en zorlanılan bölümlerinden biridir ki eğitimin öğrenmeye katkısını ve verimliliğini en çok etkileyen bölümdür.
- Etkili bir düzen oluşturma
- Sınıfa / derse, konuya iyi hazırlanma
- Öğrencileri, katılımcıları güdüleme
- Güvenli ve rahat bir öğrenme ortamı sağlamak
- Öğrencinin, katılımcının öz saygılarını geliştirme
- Derste yaratıcı ve hayalci olmak.
SINIF ORTAMI
> Ses
> Işık
> Havalandırma
OTURMA DÜZENİ
> U Düzen
> V Düzen
> Yuvarlak Masa
> Amfi düzen
GERİ BESLEME VE DEĞERLENDİRME
Önemli konulardan biri de geri beslemedir. Feedback'te deniliyor jargonda. Yani eğitim bittikten sonra kısaca özetlemek. Olmak istediğimiz yerde miyiz bunu sorgulamak, sorular sormak ve soruları olanların sorularını cevaplamak gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki ; Eğitimin yüce amacı bilgi değil eylemdir.
4 Nisan 2020 Cumartesi
2 Nisan 2020 Perşembe
Mireille Mathieu - Edith Piaf'ın halefisi
Taş plaklardan müzik dinlemeyi sevenlerdenim bende. Her nedense plakların ihtişamı müzik piyasası için tartışılmaz oldu bu zamana kadar. Gramofon ve plak değerini hiç bir dönemde kaybetmemiş ve hala varlığını sürdürüyor. CD'ler ve kasetler aynı değeri 80'li 90'lı kuşaktan bulamadı mesela. Hatta çoğu 80'li 90'lı kuşaklar hala gramofon ve plak dinlemeyi seviyorlar. Çoğu kenara atıldı yada süs eşyaları oldu. Her gün tozu alınıyor yine yerine yerleştiriliyor. Dijital müziğin günümüzde harikalar yarattığı da yadsınamaz bir gerçek. Ancak ben ayın belli günlerinde pikabımın kapağını kaldırıp bir albüm dinliyorum. Babamın bana en büyük hediyesi olan yaklaşık 100'e yakın şu anda piyasada asla bulamayacağınız albümleri dinliyorum. Eski olsalarda yeni kişiler keşfediyorum. O kadar dinlendiriyor ki plak dinlemek bunu hobi haline getirmek bile isteyebilirsiniz. Her albüm her yeni şarkı her yeni sanatçı sizlere inanılmaz keyif sunuyor.
Mirelle Mathieu'da bunlardan biri. Fransızca şarkıları diline hakim olmasamda dinlemeyi çok severim. Edith Piaf hayranı olduğumda söylenebilir. Bazı şarkılarına resmen Fransız aksanıyla eşlik ediyorum. (Gerçekten zor bir dil) Mirelle Mathieunun bir plağı vardı. Dinleyim bari dedim. Gerçekten Edith Piaf'ı dinlerken yaşadığım hazzın aynısını bulabildim. Belki de Türkiye'de çok tanınmış olmasa da Ayten Alpman ile Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısını birlikte seslendirmişler. İnternetten araştırma yaptım ve Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısıyla ilgili ufakta bir anekdotu da paylaşmak isterim. "Memleketim" parçası. Niye? Çünkü bu bir Yahudi Halk Şarkısı... Orta Avrupa'dan çıkıyor. Yahudilerin konuştuğu "Yiddiş" dilinde söyleniyor.
Parça 1960'ların sonunda, bizim Ajda Pekkan'a tekabül eden İsrailli sanatçı İlanit tarafından poplaştırılınca, ünü yayılmaya başlıyor.
Hatta Fransız şarkıcı Mireille Mathieu tarafından da söyleniyor. Şarkının Fransızca versiyonu "Köyün Körü" adını taşır, "L'aveugle du Village" ...
Mirelle Mathieu'da bunlardan biri. Fransızca şarkıları diline hakim olmasamda dinlemeyi çok severim. Edith Piaf hayranı olduğumda söylenebilir. Bazı şarkılarına resmen Fransız aksanıyla eşlik ediyorum. (Gerçekten zor bir dil) Mirelle Mathieunun bir plağı vardı. Dinleyim bari dedim. Gerçekten Edith Piaf'ı dinlerken yaşadığım hazzın aynısını bulabildim. Belki de Türkiye'de çok tanınmış olmasa da Ayten Alpman ile Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısını birlikte seslendirmişler. İnternetten araştırma yaptım ve Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısıyla ilgili ufakta bir anekdotu da paylaşmak isterim. "Memleketim" parçası. Niye? Çünkü bu bir Yahudi Halk Şarkısı... Orta Avrupa'dan çıkıyor. Yahudilerin konuştuğu "Yiddiş" dilinde söyleniyor.
Parça 1960'ların sonunda, bizim Ajda Pekkan'a tekabül eden İsrailli sanatçı İlanit tarafından poplaştırılınca, ünü yayılmaya başlıyor.
Hatta Fransız şarkıcı Mireille Mathieu tarafından da söyleniyor. Şarkının Fransızca versiyonu "Köyün Körü" adını taşır, "L'aveugle du Village" ...
O sıralarda bizde "aranjman" (Türkçe sözlü yabancı parça) modası olduğundan, beste Ayten Alpman'a kadar geliyor.
İlanit'in 'Memleketim'den başka da Türkiye'de sevilen parçaları var: "Sev Kardeşim" ve "Bim Bam Bom" gibi...
"Memleketim" bize müziğin özgür ve evrensel olduğunu gösteriyor. Berlin'deki konsere cuk oturmuş. Ama acaba onu seçenler, parçanın tarihini biliyor muydu?
Yoksa sadece "Bir başkadır benim memleketim" dizesindeki "hümanist vatanseverliğe" mi tav oldular?
Şarkı 1970'li yıllarda çıktığında çok fazla ilgiyle karşılanmamış ancak 1974 Kıbrıs Barış Harekatı esnasında TRT'nin sürekli parçayı radyoda çalması sonucu Türkiye'nin vazgeçilmez şarkıları arasındaki yerini almış.
Şimdi durduk yere plakların arasından rastgele seçtiğim Mireille Mathieu plağını dinlerken yeni bir bilgiyi de keşfetmiş oldum.
Altta Mireille Mathieu'nun hayat hikayesini de ekledim. Belki sizde dünya için eski ama kendiniz için yeni bir sanatçıyı keşfedebilirsiniz.
İlanit'in 'Memleketim'den başka da Türkiye'de sevilen parçaları var: "Sev Kardeşim" ve "Bim Bam Bom" gibi...
"Memleketim" bize müziğin özgür ve evrensel olduğunu gösteriyor. Berlin'deki konsere cuk oturmuş. Ama acaba onu seçenler, parçanın tarihini biliyor muydu?
Yoksa sadece "Bir başkadır benim memleketim" dizesindeki "hümanist vatanseverliğe" mi tav oldular?
Şarkı 1970'li yıllarda çıktığında çok fazla ilgiyle karşılanmamış ancak 1974 Kıbrıs Barış Harekatı esnasında TRT'nin sürekli parçayı radyoda çalması sonucu Türkiye'nin vazgeçilmez şarkıları arasındaki yerini almış.
Şimdi durduk yere plakların arasından rastgele seçtiğim Mireille Mathieu plağını dinlerken yeni bir bilgiyi de keşfetmiş oldum.
Altta Mireille Mathieu'nun hayat hikayesini de ekledim. Belki sizde dünya için eski ama kendiniz için yeni bir sanatçıyı keşfedebilirsiniz.
1946 yılında, köklü bir dini merkez olan Avignon şehrinde doğdu. 13 erkek ve kız kardeşiyle suyu, banyosu olmayan bir kulübede büyüdü. Mireille 15 yaşına geldiğinde beş odalı, hoş bir yeni devlet lojmanına taşınıldı. Burası hayatının en güzel günleri olarak hatırasındadır. İlk banyoyu da orada yaptığını belirtmiştir. Babası Roger, mezartaşı oymacısıydı; hayali bir şarkıcı olmaktı. Mireille babasının hayalini gerçek kıldı.
Mireille'nin hayali, Edith Piaf gibi olmaktı, onu örnek almıştı. Günde sadece dört saat uyuyarak yoğun çabalar sonucu çok sayıda plak yapıldı. 15 Mart cumartesi günü, Amerika'daki popüler bir televizyon programı olan Ed Sullivan Show'da 50 milyon dinleyiciye ulaşma imkanı bulmuştu. Daima aşk temasında şarkılar söyledi. Mireille Mathieu neredeyse her ülkede, her gruptan dinleyiciye seslendi, dünyanın en büyük ismi olarak insanlar tarafından sevildi. Devlet başkanlarınca davet edildi ve dünyanın dört tarafına seyahat etti.
Babası Roger, 1985 te ve menajeri Johnny Stark 1988 de vefat etti. Mireille; yanından hiç ayrılmayan kız kardeşi Monique, asistanı Yvonne ile 31 yılı aşkın süredir şarkı söylemeyi sürdürüyor. Fransız Sanatçı, La Maison'da Ayten Alpman ile yanyana gelip Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısını söyledi. Eiffel Kulesi'nin 100. yıl dönümünde, Fransa'nın ulusal marşı olan La Marseillaise'i söyledi.
Babası Roger, 1985 te ve menajeri Johnny Stark 1988 de vefat etti. Mireille; yanından hiç ayrılmayan kız kardeşi Monique, asistanı Yvonne ile 31 yılı aşkın süredir şarkı söylemeyi sürdürüyor. Fransız Sanatçı, La Maison'da Ayten Alpman ile yanyana gelip Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısını söyledi. Eiffel Kulesi'nin 100. yıl dönümünde, Fransa'nın ulusal marşı olan La Marseillaise'i söyledi.
Albümleri
1966 En direct de l'Olympia Fransa
1967 En direct de l'Olympia 1967 Fransa Canlı performans kaydı
1967 Made in France Fransa
1968 Le merveilleux petit monde de Mireille Mathieu chante Noël Fransa Noel Albümü
1969 La première etoile Fransa
1969 Olympia Fransa Canlı performans kaydı
1970 Mireille... Mireille Fransa
1970 Merci Mireille Almanya Mathieu’nün ilk Almanca albümü
1971 Bonjour Mireille Fransa
1971 Mireille Mathieu en concert au Canada Kanada Canlı performans kaydı
1972 Mireille Mathieu chante Francis Lai Fransa
1972 Mireille Mathieu Fransa
1972 Meine Träume Almanya
1973 Mireille Mathieu à l'Olympia Fransa Canlı performans kaydı
1973 C'est l'amour et la vie que je te dois Fransa
1974 Und der Wind wird ewig singen Almanya
1974 Le vent de la nuit Fransa
1974 Mirelle Mathieu chante Ennio Morricone Fransa
1974 Mireille Mathieu en concert à Byblos Lübnan Canlı performans kaydı
1975 Apprends-moi Fransa
1975 Rendezvous mit Mireille Almanya
1975 Wünsch Dir was – Eine musikalische Weltreise mit Mireille Mathieu Almanya
1976 Et tu seras poète Fransa
1976 La vie en rose Fransa
1976 Herzlichst Mireille Almanya
1976 Und wieder wird es Weihnachtszeit Almanya Noel Albümü
1977 Sentimentalement vôtre Fransa
1977 Die schönsten deutschen Volkslieder Almanya
1977 Der Rhein und Das Lied von der Elbe Almanya
1977 Das neue Schlager-Album Almanya
1977 Es ist Zeit für Musik Almanya ZDF-Gösteri kaydı
1978 Fidelement vôtre Fransa
1978 J'ai peur d'aimer un souvenir Fransa
1978 Alle Kinder dieser Erde Almanya
1979 Mireille Mathieu Sings Paul Anka: You and I/Mireille Mathieu Chante Paul Anka: Toi et Moi Fransa
1979 Romantiquement vôtre Fransa
1979 So ein schöner Abend Almanya
1980 Un peu…beaucoup…passionnément Fransa
1980 Gefuhle Almanya
1981 Bravo tu as gagné Fransa
1981 Je vous aime… Fransa
1981 Die Liebe einer Frau Almanya
1982 Trois milliards de gens sur terre Fransa
1982 Ein neuer Morgen Almanya
1982 Bonsoir Mathieu Almanya ZDF-Gösteri kaydı
1983 Je veux l'aimer Fransa
1983 Nur für dich Almanya
1984 Chanter Fransa
1985 La demoiselle d'Orléans Fransa
1985 Les grandes chansons françaises Fransa
1985 Welterfolge aus Paris Almanya ‘Les grandes chansons françaises’ albümünün Almanca versiyonu
1986 Après toi Fransa
1986 In Liebe Mireille Almanya
1987 Rencontres de femmes Fransa
1987 Tour de L'Europe Fransa
1988 Mireille Mathieu à Moscou SSCB Canlı performans kaydı
1989 L'American Fransa
1989 Embrujo [Himno al amor, 1990] Spain İspanyolca albüm
1990 Ce soir je t'ai perdu Fransa
1991 Una mujer Spain İspanyolca albüm
1991 Mireille Mathieu Fransa
1993 Mireille Mathieu chante Piaf Fransa
1993 Unter dem Himmel von Paris Almanya ‘Mireille Mathieu chante Piaf’ albümünün Almanca versiyonu
1995 Vous lui direz Fransa
1996 In meinem Traum Almanya
1999 Alles nur ein Spiel Almanya
2002 De tes mains Fransa
2002 Liederträume Almanya
2005 Mireille Mathieu Fransa
Memleketim şarkısı orjinalini L`Aveugle dinlemek için alttaki linki ziyaret edebilirsiniz
https://www.youtube.com/watch?v=mmdGT52rtnw
1967 En direct de l'Olympia 1967 Fransa Canlı performans kaydı
1967 Made in France Fransa
1968 Le merveilleux petit monde de Mireille Mathieu chante Noël Fransa Noel Albümü
1969 La première etoile Fransa
1969 Olympia Fransa Canlı performans kaydı
1970 Mireille... Mireille Fransa
1970 Merci Mireille Almanya Mathieu’nün ilk Almanca albümü
1971 Bonjour Mireille Fransa
1971 Mireille Mathieu en concert au Canada Kanada Canlı performans kaydı
1972 Mireille Mathieu chante Francis Lai Fransa
1972 Mireille Mathieu Fransa
1972 Meine Träume Almanya
1973 Mireille Mathieu à l'Olympia Fransa Canlı performans kaydı
1973 C'est l'amour et la vie que je te dois Fransa
1974 Und der Wind wird ewig singen Almanya
1974 Le vent de la nuit Fransa
1974 Mirelle Mathieu chante Ennio Morricone Fransa
1974 Mireille Mathieu en concert à Byblos Lübnan Canlı performans kaydı
1975 Apprends-moi Fransa
1975 Rendezvous mit Mireille Almanya
1975 Wünsch Dir was – Eine musikalische Weltreise mit Mireille Mathieu Almanya
1976 Et tu seras poète Fransa
1976 La vie en rose Fransa
1976 Herzlichst Mireille Almanya
1976 Und wieder wird es Weihnachtszeit Almanya Noel Albümü
1977 Sentimentalement vôtre Fransa
1977 Die schönsten deutschen Volkslieder Almanya
1977 Der Rhein und Das Lied von der Elbe Almanya
1977 Das neue Schlager-Album Almanya
1977 Es ist Zeit für Musik Almanya ZDF-Gösteri kaydı
1978 Fidelement vôtre Fransa
1978 J'ai peur d'aimer un souvenir Fransa
1978 Alle Kinder dieser Erde Almanya
1979 Mireille Mathieu Sings Paul Anka: You and I/Mireille Mathieu Chante Paul Anka: Toi et Moi Fransa
1979 Romantiquement vôtre Fransa
1979 So ein schöner Abend Almanya
1980 Un peu…beaucoup…passionnément Fransa
1980 Gefuhle Almanya
1981 Bravo tu as gagné Fransa
1981 Je vous aime… Fransa
1981 Die Liebe einer Frau Almanya
1982 Trois milliards de gens sur terre Fransa
1982 Ein neuer Morgen Almanya
1982 Bonsoir Mathieu Almanya ZDF-Gösteri kaydı
1983 Je veux l'aimer Fransa
1983 Nur für dich Almanya
1984 Chanter Fransa
1985 La demoiselle d'Orléans Fransa
1985 Les grandes chansons françaises Fransa
1985 Welterfolge aus Paris Almanya ‘Les grandes chansons françaises’ albümünün Almanca versiyonu
1986 Après toi Fransa
1986 In Liebe Mireille Almanya
1987 Rencontres de femmes Fransa
1987 Tour de L'Europe Fransa
1988 Mireille Mathieu à Moscou SSCB Canlı performans kaydı
1989 L'American Fransa
1989 Embrujo [Himno al amor, 1990] Spain İspanyolca albüm
1990 Ce soir je t'ai perdu Fransa
1991 Una mujer Spain İspanyolca albüm
1991 Mireille Mathieu Fransa
1993 Mireille Mathieu chante Piaf Fransa
1993 Unter dem Himmel von Paris Almanya ‘Mireille Mathieu chante Piaf’ albümünün Almanca versiyonu
1995 Vous lui direz Fransa
1996 In meinem Traum Almanya
1999 Alles nur ein Spiel Almanya
2002 De tes mains Fransa
2002 Liederträume Almanya
2005 Mireille Mathieu Fransa
Memleketim şarkısı orjinalini L`Aveugle dinlemek için alttaki linki ziyaret edebilirsiniz
https://www.youtube.com/watch?v=mmdGT52rtnw
30 Mart 2020 Pazartesi
5 Reasons Why Online Learning is More Effective
5 Reasons Why Online Learning is More Effective
Online learning has been on the rise in recent years, and it’s really not hard to see why. On the one hand, eLearning courses have become hugely popular by the simple virtue of being so much more convenient than traditional face to face courses.
Students can fit them around their existing responsibilities and commitments, and can engage with multimedia content and learning materials at whatever time is most convenient to them. Even better: they don’t have to travel anywhere to study, they can simply log in to the virtual campus from the comfort of their own home or office.
There’s a second reason why online learning has become so popular: it’s cheaper. Cost can often be a prohibitive factor in why individual students don’t enrol in courses they’re interested in. This is also an issue for corporations who wish to encourage their employees to undergo further training but don’t have much of a budget for conferences and training courses. Online courses are easily accessible on much smaller budgets.
In addition to the convenience and the cost, a large number of students are turning to online learning courses because they have become a better way to learn. Those students who are serious about improving their understanding, learning new skills and gaining valuable qualifications are keen to enrol in the type of course that will be the most effective.
Here are five reasons why online learning can be more effective than enrolling in a face to face training course.
#1. Students learn more than they do in traditional courses
IBM have found that participants learn five times more material in online learning courses using multimedia content than in traditional face to face courses.
Because online courses give students full control over their own learning, students are able to work at their own speed. Generally students work faster than they would do otherwise and take in more information. They are able to move faster through areas of the course they feel comfortable with, but slower through those that they need a little more time on.
#2. Retention rates are higher with online learning
Many offline courses struggle to retain students throughout the length of the course. The Research Institute of America have found that this is not the case with eLearning. Rather, online courses have increased student retention rates from anything from 25% to 60%.
It’s been suggested that more engaging multimedia content, more control over how they take in the material and less likelihood of classes clashing with other commitments all contribute to this rise.
#3. Online learning requires less of a time investment
Many students are put off enrolling in a face to face course due to the time investment it will require. This generally involves the time to get back and forth to classes, plus the time spent waiting for tutors and other students. A Brandon Hall report on eLearning within corporations found that this style of learning typically requires 40-60% less employee time than learning in a traditional classroom setting.
It’s also key to note that eLearning options generally allow students to split the time they are investing in the course in whichever way works for them. They don’t need to be able to dedicate large chunks of time to the course: it’ll work just as well if they can set aside half an hour from their lunch break each day.
#4. More frequent assessments can reduce distractions
One of the great things about online courses is that assessment can become more of an ongoing process. This is good news for students as interspersing multimedia content and learning materials with regular short tests can improve student engagement. In fact, research from Harvard showed that using these short, regular tests halved student distraction, tripled note-taking and students’ overall retention of the content improved.
It’s also worth noting that the mort often students are assessed, the better their tutors are able to keep track of their progress. Increased student tracking means that tutors are able to step in earlier when assistance is needed.
#5. eLearning is the greener option
Online learning is certainly the more effective option for students, but it’s also better for the environment.The Open University in Britain have found that online courses equate to an average of 90% less energy and 85% fewer CO2 emissions per student than traditional in person courses.
This certainly makes online learning and multimedia content a more effective method of education overall. Promoting and engaging in this kind of learning can help both individuals and corporations to do their bit for the environment and stick to their own personal environmental goals.
Interested in finding out more about the most effective way to learn languages? eLearning courses utilise high quality multimedia content to increase student understanding and provide an impressive virtually immersive experience.
Source :https://www.dexway.com/5-reasons-why-online-learning-is-more-effective/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)