4 Temmuz 2014 Cuma

HAYVANLAR VE İNSANLAR

Yakın bir arkadaşımın facebook sayfasında bir habere rastladım. Az önce başka bir arkadaşın twitterında da bir haber vardı. İkisi de hayvanlarla ilgiliydi. Hayvanları severim, onların çoğu insandan daha mantıklı, daha dost ve daha akıllı olduklarını da söylemek mümkün. Aslında hayvanlara bakış açımda değişik benim. Doğru yada yanlış ama hayvan özgür olmalı, istediği hayatı yaşamalı, seçmeli. Evlerde beslenen ve dışarı bile çıkartılmayan hayvanlara ise açıkçası üzülüyorum. Doğru bulmuyorum dört duvar arasında yaşamalarını. Kuşların kafeslerde, balıkların akvaryumlarda, kedi ve köpeklerin evlerin içinde yada balkonlarda beslenmesini hiç bir zaman sevemedim. Bu fikir bana hep garip geldi. Düşünüyorum da bizi bir eve kapatsalar aylarca belki yıllarca dışarı çıkamasak nasıl olur acaba? Muhtemelen deliririz en azından ben deliririm onu biliyorum. Net. Bir hayvan bir insana bile bile acı çektirmez. Bile bile onu incitmez. Çoğu kendini savunma amaçlıdır ısırmaların, saldırıların. Vahşi hayvanlar içinde aynı şeyler geçerli, yani ya açlıktan saldırırlar ya da kendini savunma amaçlı. Bunun dışında hayvanlardan zarar gören insan sayısı azdır.
Gelelim okuduğum haberlere, biri Adana'da bir halk otobüsü ve ayağını ezdiği köpek haberi diğeri ise Amerikalı bir genç kızımızın Afrika'da vahşi hayvanları okla yada tüfekle öldürüp bir güzel selfieler çekmesi. Önce Amerikalı genç kızımızın muhtemelen psikolojik sorunları yada ergenlik, çocukluk döneminde yaşamış olduğu travma sonucu bu halde olduğunu düşünüyorum. Hayvanların nesilleri her geçen gün tükenirken sırf zevk uğruna öldürülen aslanlar, kaplanlar, su aygırları, vb.. hayvanlar bu genç kızımızdan bir gün hesabını sormazlar mı? Elbet sorarlar. Umarım soracaklardır. Bir gün seninle de bir aslan dişlerinin arasında selfie çekerse şaşırmayacağım. 
Bir insanın yaptığı eziyeti başka hiç bir canlı birbirine yapmıyor derlerdi de inanmazdım. Gayette doğru bir lafmış. Gelelim okuduğum diğer habere. Adana'da bir halk otobüsü, şöförünün maaşının sizin, benim gibilerin vergileriyle ödendiği bir zat-ı muhterem. Kazayla bir sokak köpeğinin ayağını eziyor. Görüntüleri ve resimleri var ancak kullanmayacağım. Kaza olması gayet normal. Adı üstünde kaza. Sonrası ise korkunç zaten. Köpeğin ayağını ezdiğini farkeden şöför duraklıyor arkasına bakıyor. Ancak sonrasında aşağı inme gereksinimi duymadan gaza basıp uzaklaşıyor. Çok acelesi var çünkü çok önemli bir iş yapıyor, yaptığı işi kınamıyor hatta çokta saygı duyuyorum, onca can taşıyan biri, tüm gün direksiyon sallıyor, bir ton insanla gerekli gereksiz muhattap oluyor. Elbetteki işi zor ancak bir can kadar önemli değil yaptığı iş. Hayvansever bir vatandaşımız çevrede bulunan en yakın veterenire köpeği götürüyor. Ancak aldığı cevap şöförünkinden de korkunç. 'Biz sokak köpeği bakmıyoruz.' Sen veteriner kardeşim, şerefin namusun üstüne bir yemin etmedin mi? Ettiysen yeminin nerede, yada uğruna yemin ettiğin şeyler. Sonrasında belediye aranmış. Tam 1 saat sonra belediye gelip hayvanı çöp poşeti gibi kırık bacağından tutup bir kamyonete atarak, uzaklaşmış. Olayda başrollerde üç kişi var. Ağır konuşmak isterim ama doğru olmaz. Üç hayvandan pardon insandan bu denli vicdansızlık örneği beklemezdim. Bari biri daha vicdanlı davransaydı. Köpeğin akıbeti hakkında bilgi sahibi değilim. Arkadaşımın paylaştığı haberden yola çıkarak bu yazıyı yazdım. Sadece onlarında bir can taşıdığını unutmamalı. Evinde kedi,köpek besleyen hayvansever dostlar; belki evimde hayvan beslemiyorum ancak inanın bana sizin evinizde beslediğiniz kadar hayvanları seviyor ve onlar için ne yapılması gerekiyorsa desteklerimi esirgemiyorum. İnsanlığın bir gün herkese uğraması dileklerimle.

1 Temmuz 2014 Salı

BİLİNÇLİ TATİLCİ OLMAK

Yaz mevsimi denilince, ülkemizde tatil akla geliyor. Mesela yurt dışında herhangi bir gelişmiş ülkede tatil kavramı yaz ile sınırlı değildir. Kış tatilleri vardır, bahar aylarında ülkelerinde ufak tatiller,kamplar yaparlar, yazın ise genelde ülkelerinin dışına çıkarlar. Amaç sadece denize girmek değildir, ya da iyice bronzlaşıp sosyetik güzel olmakta değildir. Genelde gittikleri ülkelerin tarihi eserlerini, doğal güzelliklerini ziyaret ederler. Mesela bir çoğumuz Bodrum'a gitmişizdir. Bodrum denilince güzel koylar, Halikarnas, tekne gezileri, çarşı, gece hayatı akla geliyor. Evet kabul ediyorum bende seviyorum gece gezmelerini, bronzlaşmayı ya da alışverişi. Ancak ülkemizde o kadar güzel yerler var ki görülmesi gereken, kilometrelerce yol tepip ülkemize gelen turistler bizden emin olun daha fazla güzelliğimize şahit oluyorlar. Örnek olarak, Bodrum sualtı müzesi, bir kral mezarı olan ve antik dünyanın bilinen 7 harikasından biri olan Yunan ve Mısır mimarisini birleştirmiş olan Bodrum mozalesi, Pedasa Antik kenti , Bodrum yel değirmenleri , Güllük Körfezinde bulunan Bargilya Antik kenti, hatta ünlü plajları ve gece hayatı olan Göltürkbükündeki Madnasa Antik kenti. Bunlar sadece hatırladıklarım. Ege bölgesi antik tarih açısından eşsiz bir açıkhava müzesi aslında. Sanki toprağı biraz kazsak içinden vazolar, taşlar, sütunlar çıkacakmış gibi hissediyor insan. Yıllar önce Berlin'de Pergamon Müzesine gittim. İsmini orjinal yazdım. Çok yabancı değil, Bergama müzesi. Bildiğimiz Bergama. İzmir il sınırları içinde olan. İlk girdiğimde açıkçası ufak bir salon bekledim, gideniniz bilir Louvre'daki İslam medeniyetleri bölümündeki bir iki eser, çini gibi. Yok değil. Bildiğiniz kocaman bir müze. Resmen Bergama'nın bir bölümünü Almanya'ya taşımışlar. Şaşkınlığımı gizleyemedim. Rehbere bir sürü soru sordum. Neden ait oldukları yerde değilde kilometrelerce uzak bir yerde olduklarını. Ancak cevap netti. Siz hediye ettiniz bunları bize. Kocaman bir yalandı aslında. Araştırdım sonra. Meğer 1871 yılında yol yapımında görevli bir Alman mühendis geliyor, derliyor topluyor bir şekilde ülkesine götürüyor. Söyleyecek söz bulamadım. İyi bakıyorlar, tertemiz bir müze, hatta çokta güzel korunuyor eserler. Sırf içim rahat etsin diye iyi koruyorlar bizde olsa bu kadar iyi koruyamazdık diyorum her seferinde aklıma geldiğinde. Açıkçası ülkemizin ve doğal güzelliklerinin kıymetini bilmiyoruz. Diskoların, gece kulüplerinin, alışveriş merkezlerinin kıymetini biliyoruz o ayrı. Her yeşilin olduğu yer gözümüze batabiliyor. Ne gerek var taşa, ağaca, vazoya diyebiliyoruz bazen. Hatta köy, kasaba gezilerinde; küçücük kasaba nasıl yaşıyor insanlar; burada AVM bile yok diyenlerimiz bile oluyordur. Tatilde kendinize bir iyilik yapın, denize de havuza da girin gece kulüplerinde de sabahlayın ama gittiğiniz yerin tarihi güzelliklerine de dokunun öyle gelin. Kısacası bilinçli tatilci olun.



x

30 Haziran 2014 Pazartesi

ZEVK-İ SEFA SAKIZ ADASI - CHIOS ISLAND

Bu kadar yakınımızda olup farklı dilleri konuşmak, farklı inanışlara sahip olmak ilginç. Bazen sınırların olmamasını istiyorum bazende sınırlar kültürleri belirliyor gibi geliyor. Çok değil ülkemize yakın hatta bağırsan duyulacak bir ada var. İzmir Çeşme'den feribotla 40 dakika hatta hızlı feribot ile 15 dakikada ulaşabileceğiniz bir ada Sakız Adası. Yıllarca İzmir'de yaşamış biri olarak nedense hep geri plana atmıştım bu adayı. Gereksiz geliyordu. Akşamları Çeşmeden ışıklarını görürdük. Garip gelirdi oranın başka bir ülkeye ait olduğu gerçeği. Hatta çoğu zaman çocukken yüzerek geçebilir miyiz acaba diye de düşünürdük. Çocukluk işte. Şimdi yıllar sonra hazır vizem de varken yıllarca ışıklarına baktığımız adaya bir yolculuk etmek istedim. Açıkçası günübirlik bir gezi yaptım. Çünkü iş yoğunluğumuz maalesef bazen günübirlik geziler yapmamıza neden oluyor. Aslında bir anlamda ilginçte geliyor, kahvaltıyı Çeşme'de öğle yemeğini Sakız Adasında yiyorsun. Kültür anlamında çok benzediğimiz bir gerçek. Ancak bir gerçek var ki, bu adamlar turist ağırlamasını bizden çok daha iyi biliyorlar. Gördüğüm en güler yüzlü halktı. Önceleri acaba paraya ihtiyaçları var ondan mı böyleler diye düşündüm. Sonra ne kadar yanıldığımı fark ettim. Adaya ayak basar basmaz bir araç kiraladım. Çünkü merkezden çok köylerini merak ediyordum. Fiyatlar konusunda da en altta bilgilendirme yapacağım sizlere. Schengen vizeniz varsa rahat rahat girebiliyorsunuz. Bir de KKTC giriş çıkış mühürü olmamalı pasaportunuzda. Sorun yaratabiliyorlar. Eğer vizeniz yoksa, kapı vizesi alınabiliyormuş. Ancak ben o olayı çok sevmedim. Adanın limanında bir saat insanları bekletiyorlar. Benim gibi günübirlik geldiyseniz hele vaktiniz değerliyse yani kapı vizesi ile uğraşmayın derim. Ada bir Santorini, Mykanos değil ancak oralardan çok daha doğal bir ada. Keşfedilmemiş henüz. Küçüklüğümüzün Alaçatısı gibi. Şu anda Nişantaşının yaz versiyonu olmuş olsa da Alaçatı, hala sevdiğimiz bir yer.
Araba kiralamanızı tavsiye ediyorum. Çünkü ada sanıldığı kadar ufak değil. Ayrıca gitmeniz gereken ve görmeniz gereken yerlere de ya tur ile ya da araba ile gitmeniz gerekmekte. Öncelikle yolculuğum Adanın güneyinde bulunan Pirgi oldu. En çok bilinen köyüymüş Sakız adasının. Mimarisi çok güzel. Evlerin hepsi işlenmiş. Sokaklar çok dar ancak çok natürel. Yerdeki taş yollardan tutunda pencerelere kadar. Kendinizi bir anda orta çağda bir köyde hissedebiliyorsunuz. Bu arada adaya özel Mast diye bir içecek var. Sakız aromalı gazoz diyebiliriz. Ben çok sevdim. Sakız kokusunu sevdiğimden olmalı ki iki tane içtim. Tavsiye ederim. Adaya geldiğinizde dil sorunu yaşamıyorsunuz, çoğu tabelada Türkçe yazılarda mevcut, dükkanlardaki çoğu kişide Türkçe az buçuk biliyor. Zaten o kadar güzel karşılıyorlar ki çoğu dükkan sahipleri ve halkla kucaklaşıyorsunuz. Neden bu kadar dost olmak varken zamanında birbirimize düşman olmuşuz anlamakta güçlük çekiyorum. Kısacası dil bilmiyorsanız sorun yok. Bazı restoranların türkçe menüsü bile var. Pirgi'den sonra Olimpi'ye doğu yola koyulduk. Olimpi köyüne 5 km uzaklıkta bulunan bir mağara var. Gezmenizi tavsiye ederim. Yolu çok virajlı ve sapa aman dikkat. Bu arada sürücüler çok güzel araba kullanamıyor. Hem hızlı hem dikkatsiz kullanıyorlar bilgilerinize. Akdeniz ikliminin rahatlığı tüm adaya bulaşmış. Siesta zamanları var. O saatlerde her yer kapalı neredeyse. Bir kaç açık lokanta bulabilirsiniz sadece. Dükkanların çoğu kapalı. Hele benim gibi Pazar gittiyseniz merkezde bulunan bir kaç tane dükkanla yetinmek zorunda kalacaksınız. Ve son durağım Mesta idi. Yine bir ortaçağ köyü ile karşı karşıyaydım. Çok güzel sokaklar, hiç bozulmamış bir tarih ve sakin bir yaşam vardı. Etkilendim. Yemek konusunda çok acele etmem gerektiğinden hızlı bir yemek sipariş ettim. Ancak porsiyonları neredeyse bizim buradakilerin iki katı ve daha uygun fiyatları. Adaya doyamadım. Bu yüzden hemen yeni bir bilet aldım ve yıllık iznimin bir bölümünü burada kullanacağım. Otel konusunda da merkezde kalmak istiyorsanız çok büyük otel seçenekleriniz maalesef yok. Genelde pansiyon ve apart tarzı yerler var. Uygun fiyatları. Yani Çeşme'de bir gece fiyatına burada neredeyse iki buçuk gün kalınıyor. Eğer aradığınız biraz huzur , biraz bozulmamış bir tarih ve kaliteli hizmetse önerebileceğim az bilinen bir Yunan adası Sakız. Şimdiden bu keyfi yaşayacaklara iyi tatiller.
Fiyatlandırmalar :
Gidiş- dönüş feribot (1 kişi ) = 21 Euro
Konaklama (gecelik ) = 70-300 TL arası değişkenlik gösteriyor
Yeme-içme = 10 - 30 Euro arası
Araç kiralama = 35-45 Euro arası







18 Haziran 2014 Çarşamba

Hayat'a dair, hayatın içinden: MİDYELİ - MİDYE'YE ÖZEL TÜRKİYE'DEKİ İLK VE TEK RE...

Hayat'a dair, hayatın içinden: MİDYELİ - MİDYE'YE ÖZEL TÜRKİYE'DEKİ İLK VE TEK RE...: Yemek yemeyi sevmeyen yoktur sanırım. Yani en azından bir çoğumuz seviyoruzdur. Yemek yapmak, bana göre bir sanat. Evet göze güzel görüne...

MİDYELİ - MİDYE'YE ÖZEL TÜRKİYE'DEKİ İLK VE TEK RESTORAN


Yemek yemeyi sevmeyen yoktur sanırım. Yani en azından bir çoğumuz seviyoruzdur. Yemek yapmak, bana göre bir sanat. Evet göze güzel görünen yemek daima iyidir.Süsleme sanatı ile yemeğe güzel bir görüntü verilebilir. Hatta lezzetsiz bile olsa o yemeğin görüntüsü daima akılda kalıcı olacaktır. Şimdi gelelim esas mevzuya. Midye. Midyenin tarihini yazıp sizlere çok bilgiler vermek isterim aslında. O derece seviyorum midyeyi. Egeli olupta sevmeyen hoşlanmayanlarda azdır. İzmir'de midye yemek ayrıdır. Yıllarca İstanbul'da yediğim midyelerin ne kadar kötü olduğunu İzmir'e yerleşince bir kez daha anladım. Yapamıyorlar İstanbul'da midye. Olmuyor. Suyundan mı havasından mı bilemem ama İzmir'de midye bambaşka. Bir de harika bir restoran açılmış sadece midyeye özel. Bir arkadaş tavsiyesi üzerine toplandık hadi gidelim dedik. Midyeli ismi. Alsancak'ta Kıbrıs Şehitler caddesine parallel bir sokak olan İrfan Boyuer sokakta. Zaten sıra sıra dizilmiş balık lokantalarını göreceksiniz. En kolay yolu Altınkapı dönercisinin sokağına girin ve dümdüz takip edin Gündoğdu'ya doğru, sol tarafınıza bakın göreceksiniz. İçi çok güzel döşenmiş. Siyah ve kırmızı karışımından dekor yapılmış. Sıcak bir ortam. Masaların üzerindeki sapsarı limonlarla ayrı bir hava katılmış mekana. Duvarlardaki yazılar ve tablolar ilginç, boş bitmiş güzel içki şişeleri de rafları süslüyor. Hatta lavabo bile siyah bir midye şeklinde. O kadar detay çalışılmış. Emek verilmiş belli. Değer verilmiş midyeye çok. Gidince çok güzel karşılanıyorsunuz. En azından bizimle ilgilenen kişi çok nazikti. Ve sipariş verirken çok yardımcı oldu. Biz üç kişi gittik. Bir tane rokfor soslu midyeli tencere, sahanda soslu midye, midye graten ve kuş üzümlü midye dolma istedik.  Belçika'da çok meşhurdur tencerede midye ve yanında patates. Bu kış gideceğim. Açıkçası sabırsızlıkla bekliyorum. Zaten sahibi de Fransa'da, Belçika'da bulunmuş ve orada eğitimler almış. Dedim ya midyeye saygı duyulmuş. Sarhoş kafayla bar, disko çıkışı ayaküstü yenilen bir atıştırmanın ötesine geçilmiş. Bu arada Belçika'ya özgü birada var menüde. Tadabilirsiniz. En azından değişik bir bira. Servis hızlı. Tüm yemekleri aynı anda getirdiler. Doymayacağınızı sanmayın. Eğer İzmirliyseniz ya da İzmir'e tatil için yolunuz düşerse, bu güzel restorana uğramadan geçmeyin derim. Şimdiden afiyet olsun.
Adres : İrfan Boyuer Sokak No:4/A Alsancak/İZMİR
Tel : 0 232 422 22 26
http://www.midyeli.com/index.html 





3 Haziran 2014 Salı

HOŞGELDİN TATİL


Tatil yapmaya başlayan bir ülke olmaya başlamışız. Televizyonda bugün bunu duydum. Biraz araştırdım. Evet tatil anlayışımız başlamış. Her kesimden insan belki tatil yapmıyor ama en azından tatillerinde evlerinde ya da uzaktaki memleketlerinde dinleniyorlar. Araştırmalar genelde oteller, tatil köyleri, uçak rezervasyonları üzerinden yapılmış. Geçen sene 9 milyon insan tatil yapmış. Bu sene sayının 13 milyon olması bekleniyormuş. Hatta gelecek ki yılda 35 milyon hedefleniyormuş. Yani neredeyse Türkiye'nin yarısı. Sevindirici gibi gözükse de Almanya ile kıyasladığınızda büyük bir hayal kırıklığına neden oluyor. Nedeni ise hemen hemen Türkiye ile aynı nüfusa sahip Almanya'da nüfus bir değil iki kez tatile çıkıyormuş. Yani ortalama 70 milyon insan olsa bu 70 milyon insan önce bir tatil yapıyor, denize havuza giriyor, güneşleniyor, dans ediyor, gece kulüplerine gidiyor bir de kışın kamp, kayak, sıcak şaraptan oluşan bir tatil daha yapıyorlar. Kulağa gerçekten hoş geliyor. Ülkemizde erken rezervasyon, kredi kartlarının taksitlendirme olanakları insanların kış boyunca yorgunluklarını atmaları için bir çok seçenek sunuyor. Oran en çok İstanbul'daymış. Tatile en çok İstanbullular çıkıyormuş. Normal tabi ki 8 sene İstanbul'da yaşamış biri olarak yaz tatilinin gelmesini sabırsızlıkla beklerdim. Yalan değil. İstanbul'un kalabalıklığı, trafiği, karmaşası zaten başlı başına tatili sabırsızlıkla bekleme nedenlerinin başında geliyor. 
Ülkemizin Ege ve Akdeniz kıyılarında yaşayanlar ise günlük tatilleri tercih ediyorlarmış. Açıkçası İzmir'de yaşayanlar olarak, 2 buçuk saatte Bodrum'a , 45 dakikada Çeşme'ye gidebildiğimiz için kendimizi şanslı saymalıyız sanırım. Her geçen yıl artış göstereceğine inanılan tatile çıkılma oranı umarım sekteye uğramaz. Çünkü tatil insana huzur ve mutluluk verdiği gibi bir sonraki yılı da daha verimli geçirmenizi sağlıyor aslına bakarsanız. Havuz kenarında yada sahilde yudum yudum içeceğinizi düşündüğünüz meyve kokteylleri, soğuk bira ya da meyve sularını düşündükçe daha verimli çalışıp gerek kariyerinize gerek kendinize artı puanlar ekliyorsunuz farkında olmadan. 
İşin ilginç tarafı ise yurt içindense yurt dışını tercih etmeye başlamışız. En çok Yunanistan'a gidiyormuşuz. Haksız da değiliz aslında Yunanistan iyi bir hizmet sunan nadir tatil yapılacak ülkelerinden. Açıkçası Bodrum'dan da ucuz. Gerek otel gerekse yemek harcamalarınızı neredeyse yarı fiyatına yapabiliyorsunuz. Bu yüzden de tercih sebepleri arasına girmiş durumda Yunanistan. Sırf bu yüzden Yunanistan konsolosluğu özel bir aracı firmayla anlaşıp vize işlemlerini de hızlandırmış. Her şeye rağmen bizim memleketimiz tabii ki cennet ve gezilmesi gereken çok yer var ancak yurt dışı tecrübesi olmayanlar için Avrupa'da İtalya ve Fransa'yı önerebilirim. Yunanistan kültürel geziden çok yaz tatili kıvamında geçer. Yani ilk kez gidenler için İtalya ve Fransa daha cazip gelecektir. Müze bakımından ve değişik kültür tanımı açısından.
Kısacası tatil güzeldir. Şimdiden herkese iyi tatiller. 

23 Mayıs 2014 Cuma

GÜLDESTAN - GÖÇEBE BİR ZAMANIN İZİ

İzmir El Hamra Sahnesi çok tarihi ve güzel bir sahnedir. İzmir'lilerin bir çoğu da bilirler El Hamra'yı. Seyircisi de belli bir kesimdir. Genelde hangi oyuna yada konsere gitseniz tanıyorsunuz simaları. En azından ben bir senedir İzmir'deyim ve üç gösteri izledim El Hamra sahnesinde. Üç gösteride de simalar aynı. Yakında akraba olacağız zaten. Artık selamlaşmaya başladık. Diyeceğim o ki eski eskidir El Hamra. Değişik bir atmosferi vardır. 22 Mayıs 2014 Perşembe İzmir Devlet Opera ve Balesinin 'Güldestan' adlı modern dans gösterisine bilet almıştım. Bu arada biletleri bir ay öncesinden alıyorum. Ne olur ne olmaz istediğim bir gösteriyi izleyemediğim zaman tekrarı olmadığı için kendimi yiyip bitiriyorum tabiri caizse. Afişi çok cezbeciydi açıkçası. Kırmızının en ağır şekilde kullanıldığı bir afişti. Göçebe bir yaşamın izlerini tasavvuf müziği, modern müzik ve modern dansın bir arada sunduğu bir gösteriydi. İki perdeden oluşan bu görsel şölenin ilk perdesinin başlangıcı ağır ve yavaş ilerlerken birden bire sizi şaşırtarak sonlara doğru harika bir dans gösterisini gözler önüne seriyor. İkinci perde ise çok güzel değildi aslında. Birinci perde de bitseydi belki de daha keyifle ayrılırdık. Mercan Dede'nin müziğiyle dansın buluşması ilginç bir sentez olmuş aslına bakarsanız. Halit Ergenç'in arada barkovizyon aracılığıyla oyunun içinde olması gereksiz olmuş. Hatta itici durduğunu bile söyleyebilirim. Sonu ise çok ağır bir dansla bitti. Yukarıdan aşağıya gül yapraklarının dökülmesi de çok etkileyiciydi. Kırmızının en alıcı tonunun yaşatıldığı sahne gerçekten göz kamaştırıcıydı. İzmir Devlet ve Opera'nın hazırladığı en güzel gösteri değildi. Açık konuşmak gerekirse ancak yine de güzeldi. En azından gidilebilir. 
Gitmek isteyenler 24/05/2014 Cuma saat 15:00, 25/05/2014 Cumartesi saat 20:00'de İzmir Konak El Hamra sahnesinde bulunabilirler.